“Soruyorlar, ozanlar da siyasete karışır mı? Elbette karışır. Siyaset, hamurdan demire kadar her şeyin içinde vardır.” Aşık Reyhani, Demirel – Ecevit çekişmesini eleştirdiği “Ne Keloğlan Ne Karaoğlan” hicvine başlamadan önce böyle bir anons yapıyordu. Evet, siyaset hamurdan demire kadar her şeyin içinde vardır. Siyaset-dışı kalmak fikri bir dönem Türk milliyetçileri arasında itibar görmüşse de, fiili tecrübeler çok geçmeden bunun anlamsız olduğunu gösterdi. Okul müfredatından vergi politikasına, dış ilişkilerden ihaleler yoluyla kimin zengin edileceğine birçok hususta karar veren siyaset kurumundan uzak kalarak herhangi bir siyasi ideoloji taşınamaz. Siyaseti etkilemek maksadıyla “siyaset-üstü” ikonlar yaratmaya çalışmak, mesela, siyaset dışı olmak değil, mevcut siyasi vasıtaların (parti vb.) yetersiz/elverişsiz/sorunlu olduğunu düşünüp, başka yollarla siyaset yapma arayışıdır.
Hamurdan demire kadar her şeyin içinde var olmanın yanında, siyaset her şeyin tanımını da yapıyor. Bugün mesela Batı üniversitelerinde, kamusal alanında ve hatta meclislerinde kimin erkek, kimin kadın olduğuna dahi siyaset karar veriyor. Yahut ülkemizde gösteri hakkını kullanan herkes terörist olabilirken, önceki eylemlerinin yanında festival baskınıyla yüzlerce insanı vahşice katleden sürüler mücahit adlandırılabiliyor. Türklük bile siyasetten bağımsız değil; ayırt etmek için Göktürkler dediğimiz imparatorluğun siyasi bir isim ve kendindenleştirme aracı olarak kullandığı Türk markası, ülkeyi yöneten siyasi iradenin isteği doğrultusunda kah Batı’da, kah Doğu’da konumlanabiliyor.
Şu halde siyasetten uzak kalmak anlamsızdır – en başta iddiamızı anlamsızlaştırır. Fakat mevcut vasıtalar, evet, elverişsiz ve sorunludur. Türkiye’de bir kesim var ki, hangi partiye oy verirse versin memnun değil, oy verdiği partinin aktörleri ne yaparsa yapsınlar seçmenlerinin hepsini yahut en azından ekseriyetini memnun edemiyorlar. Bunun nedenlerini uzun uzadıya irdelemek mümkün ve hem bizim elimizle, hem başka kalemler ve zihinler eliyle uzun uzun tahlil edildi. Fakat nedeninden bağımsız olarak vakıa budur, bu halden bir çıkış aramak da “işlemeyiş”i aşabilmek için yegane yoldur. Temsilsiz kaldığını iddia ettiğimiz kesimin temsil kazanması siyaseti etkileyecektir. Biz bu kesime, Temiz Türkler diyoruz.
Kimdir Bu Temiz Türkler?
Temiz Türklerin kim olduğunu tespit eden bir araştırma yok. Anket şirketlerinin, pazar araştırması yapan kurumların ve akademinin böyle bir tasnifi de yok. Fakat Milliyetçi Kongre kurucularının ittifak ve 14 Ekim’de yapılan büyük kongrede, bu kesimin farklı illerden ve hikayelerden gelen bir delege heyeti olan 600 katılımcının teyit ettiği gibi, ortada böyle bir fenomen vardır.
Temiz Türklerin siyasetten öncelikli beklentileri ideolojik, kurumsal ve hukukidir. Siyasi tercihlerini bireysel çıkarları değil, ortak ve uzun vadeli çıkarları belirliyor. Bir bakıma, Türkiye’de “hazzı erteleme”yi öğrenmiş çocukların yetişkin olmuş hallerine Temiz Türkler diyoruz. İktidarlar, mesela, hele bir defa popülist gelenek oturduysa, anti-popülist hamleler yapamazlar. Seçmen tepkisinden korkarlar. Temiz Türkler, işte, böyle anlarda tepki vermeyecek kitledir. Hamlenin mahiyeti ve işlevleri ortak ve uzun vadeli çıkarları koruyorsa, bunu anlayarak gerekirse destek verecek toplum kesimidir.
Temiz Türkler, 1924 anayasasında eş anlamlı olarak ("...Şahsi masuniyet, vicdan, tefekkür, kelâm, neşir, seyahat, akit, sâyü amel, temellük ve tasarruf, içtima, cemiyet, şirket, hak ve hürriyetleri Türklerin tabii hukukundandır.") kullanılan Türk ve vatandaş kimliğinden başka kimlik taşımazlar. Hemşeri, cemaat-taş, etnik-taş işbirliklerine girmezler; yalnız bilinçli bir tercihten ötürü değil, müktesebatları onların davranışlarını bu şekilde belirlediği için. Bu bakımdan okült siyasetten uzaktırlar. Kalabalık olsalar da, bu tür “siyaset-dışı” bağlar ile birbirlerine bağlı olmadıklarından partiler tarafından ikinci plana atılırlar. Ağaları da, marabaları da yoktur – kanaat önderleri olsa da, bu önderleri fikri uyumları nedeniyle takip ettiklerinden, bunlar eliyle manipüle edilmeleri söz gelimi bir cemaatin mensupları yahut ruhban sınıfı olan bir mezhebin takipçilerine nazaran daha zordur.
Fakat üzülerek söylemeliyiz ki, duygusal manipülasyona açıktırlar. Kalabalık olmalarına rağmen tekil kalmışlıkları onlarda yalnızlık hissi tetikler ve hep “en yakın”a eklemlenmek zorunda kalırlar. Hayal kırıklıkları ve tatminsizlikleri, onları ya radikalleşerek deşarj olmaya ya da kaygı, talep ve prensiplerinden birini seçerek “en azından onu” koruyacak bir yapı içinde erimeye iter.
Güdülenme usulleri proaktiftir, emir aldıkları için değil, öyle olduğuna inandıkları için seçim zamanlarında, felaket anlarında birbirine değen küçük networklar olarak örgütlenir, kolayca sandık görevlisi, yardım gönüllüsü vb. olurlar. Ancak bu networklar kalıcı kurumlar değil, organik iradeyle bir araya gelmiş geçici cemaatlerdir.
Ekseriyetle iyi eğitimlidirler, dozunda bir şüphecilikle rasyonel düşünce tarzını benimsemiş insanlardır. Onlarla sohbet etmek kolaydır; tabular, dogmalarla saldırmazlar – anlaşamasalar bile tartışabilirler. Siyasi ikonları yahut liderlerini korumak için iftiraya başvuramazlar mesela, hiçbir aidiyetleri ahlaki değerlerinden daha güçlü, onları rafa kaldıracak kadar etkili değildir. Trollük yapamazlar, kalabalık içinde anonim bir “robot” gibi hareket edemezler. Siyasetin mevcut yapısı yüzünden bu özellikleri temsillerini sınırlayan nedenlerden biridir. Siyasetle ilişkileri genelde “verici” usuldedir; hemen hiçbir şey almadan savundukları kuruma paralarını, emeklerini, zamanlarını verirler ve çoğu zaman iyi bir iş yapmış olmanın verdiği hisle iktifa edip ön plana çıkmak, hak iddia etmek istemezler. “Aklına getirmez zafer payını / Memleket yolunda kurban olurlar” diye tarif edilen yoksul fakat kahraman neslin manevi mirasçılarıdırlar. Davranışları bu bakımdan epey aristokrattır. Maddi güçlerinin makulü aşan bir oranını gerekli gördükleri anlarda doğru bildikleri uğrunda harcarlar.
Sekülerleri Milliyetçileştirmek
Yukarıda özellikleri sayılan Temiz Türkler, ortak bir ideolojik reçete etrafında buluşmadıkları için, bahsedildiği üzere talep, kaygı ve prensiplerinden birini seçmek zorunda kalıyorlar. Bu ekseriyetle sekülarizm hassasiyeti oluyor. Birçok politikasına ilkesel olarak karşı olsalar da, ekseriyetle CHP’ye oy vermeleri de bu yüzdendir. Şehirlileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir başka kesimse, bu hassasiyeti nedeniyle geleneksel MHP’den kopup, İYİ Parti’nin kurucu tabanı olmuştu. Fakat bu kesim de aynı CHP seçmeni Temiz Türkler gibi, siyasi temsilde samimiyetsizlik ve siyasi programda uyumsuzluk nedeniyle talep, kaygı ve prensiplerinin bir kısmını rafa kaldırmış, bu yüzden “bilişsel çelişki” yaşıyor haldedir.
Teorik altyapısı Seküler Milliyetçilik – 21. Yüzyılda Türk Milliyetçiliğinin Teorisi eserimizde açıklandığı üzere, kalkınma hamlesi sürmekte olan, kimlik buhranları yaşayan, kurucu devrime karşı reaksiyoner hareketlerin dini ve etnik mevzilerde tutunduğu bir ülkede milliyetçilik, devrimi tamamlayacak olan yegane reçetedir. Bu milliyetçilik rasyonel, dolayısıyla seküler, ayrıca “faydacı” olmak zorundadır. Yaşamış ve ölmüş Türklerle değil, yaşayan ve yaşayacak olan Türklerle ilgilenmelidir. Türklerin bireysel ihtiyaçlarının temin ediliyor olup olmadığı ve bunu temin etmenin yolları, bu milliyetçiliğin meselesidir.
Müstakil bir paragraf açarsak, hemen bütün ideolojiler muhataplarına güzel bir gelecek vaat eder. İnsanların çoğunun “ne istiyorsun?” sorusuna vereceği cevaplar da benzerdir, hatta aynıdır. Asıl mesele, bunun nasıl elde edileceği, inşa edileceğidir. Söz gelimi, “eşitlik istemek” tek başına bir anlam ifade etmez, hatta değerli de değildir. Esas olan, insanlar arasındaki eşitliği doğru tanımlayacak ve bunu temin edecek ideolojik bakış ve doktrindir. “Müreffeh bir ülke” talep edenlere bunu vaat etmek kolaydır. Müreffeh bir ülke, fakat, beylik laflarla, popülist argüman ve hamlelerle; en önemlisi de siyasi makam kontenjanlarından birine girebilmek için kariyeri boyunca biat etmiş ve sorumluluk yaratacak, sıranın dışına çıkartacak tek bir laf etmemeyi maharet saymış donuk zihinli insanların teşkil ettiği kadrolarla inşa edilemez. “Ortam da bir mesajdır”, bir kadronun örgütlenme, işleme ve kendi içinde iletişim kurma biçimi, o ortamda doğacak fikirlerin ve politikaların mahiyetini belirler.
Hal böyleyken, Temiz Türklerin milliyetçiliğe ve etno-sembollere duymaya başladığı ilgi tesadüf değil. Bu ilginin daha oturaklı ve aktif bir faza geçmesi, sekülerlerin milliyetçileşmesi sürecini tamamlayacaktır. Bu, Türk milliyetçiliğine de bir süredir dışlandığı sosyo-ekonomik segmentlerden beşeri sermaye olarak beslenme ve bu sayede yenilenme, niteliklenme fırsatı sağlayacaktır. Milliyetçi Kongre’nin öncelikli hedefi, Temiz Türkler olarak kodlanan bu kesimin milliyetçi olmasını sağlamak, milliyetçiliğin yarattığı ortaklık sayesinde, siyasi temsillerini artırmaktır.
Toplumu Sekülerleştirmek
Cumhuriyetin arzu ettiği “yeni sosyete” ve dolayısıyla Yeni Türk, uzun yıllar süren çalışmalar sonunda inşa edilse de, nüfusun tamamına yayılmakta başarısız olmuştur. Bunun nedenleri haliyle uzun bir çalışmanın müstakil konusu, fakat söyleyebiliriz ki yeni sisteme karşı koyanların dinin sürükleyiciliğini kullanması kadar, etnik mevzilere sığınması da Türkleşmek-Medenileşmek-Vatandaşlaşmak sürecinin belli bölgelerde akim kalmasına neden olmuştur.
Köylü, kendisini dinle ifade eder. Din, köylü için bir referans düzlemidir, günlük hayatın bağlamıdır. Dinci akımlar içinse din çoğu zaman ulusötesi networkların kurulabilmesi için araçtan ötesi değildir. Demokratik rejimlerde köylünün siyasete katılmasının sonucu, hiç de mutaassıp bir hayat yaşamayan siyasilerin onların oyunu almak için dini dile başvurması oldu. Bu tarzın normalleşmesi, bu defa beynelmilel dinciliğin önünü açtı, onların meşrulaşmasını sağladı. Köyden kente göç ise, yeni ortamda hayatta kalmayı bilmeyen köylünün hayatta kalmasını kolaylaştıracak bir yapıya eklemlenme isteğini tetikleyerek cemaat ve tarikat yapılarına güç kazandırdı. Türk toplumu bu bakımdan git gide İslamcılaştı; daha önceki yıllarda gayet Müslüman olan köylerde asla görülmemiş yobazlık sahnelerinin şehirlerde karşımıza çıkmasının nedeni budur. Erotizmiyle meşhur Karadeniz bölgesinin köylerinden gelen siyasilerin içinde flört geçen türkülerden “bizim kültürümüzde yok” diye rahatsız olması yahut Bayburt’un bir fotoğrafı içki şişesine basılınca “Bayburtlu Zihni’nin diyarı bu alçaklığı hak etmiyor” diye tepkiler gelmesi bu bakımdan ilginç örnekler. Bayburtlu Zihni sakilerin meclisten çekilmesinden şikayet ediyordu, Bayburt’un yeni temsilcileriyse içki şişesi görünce irkiliyorlar. İslamcı ideoloji ve söylem, İslam’ı da aşan bir şeydir – örneklerde görüldüğü üzere kişiler ve toplumların kendi tarihlerine dair hafızasını bile siler ve kendi illüzyonlarını yerleştirir.
Dinin dinciliğin enstrümanı haline geldiği ve şehre göçmüş yığınların kendi faydalarına olan medeni kazanımlara kısa vadeli hayal kırıklıkları nedeniyle direnç gösterirken kimlik haline getirdiği ülkemizde, bu kalabalığın sekülerleştirilmesi projesi hayatidir. Bu kalabalığın kodlarına uygun bir iletişim kampanyası, cumhuriyetle ortaya konulan projenin uzun vadede herkesin faydasına olduğunu kitlelerin anlamasını sağlayacaktır. Prensip ve dilden verilen ödünler bu kalabalığı ikna etmediği gibi pekiştirmekte ve sayısının artmasına neden olmaktadır. Yapılması gereken ödün vermek değil, doğru dille anlatmaktır.
Ahmet Yesevi’nin İslam’ın Türkistan’da yayılması döneminde şamanistik usullere benzer usullerle yürüttüğü “kampanya”nın etkili olması, günümüz için de dersler barındırıyor. Arap ve Farslarla temasa giren Türklerin Müslüman oluşunun akabinde, çok uzaktaki Türk bölgelerinin de Müslüman olması, aynı şekilde dikkate değerdir. Milli kimlik ve bileşeni olan etno-semboller, dinlerin ve fikirlerin yayılmasına vasıtalık ederler. Bu bakımdan Türk milliyetçisi kimliği ile konuşan bir heyet ve kurumun bu kalabalıklar nezdinde etkili olma ihtimali, diğerlerine nazaran kat kat yüksektir. Milliyetçi Kongre, seküler, rasyonel, medeni değer ve fikirlerin, İslamcılar eliyle gettolara hapsedilen Türklere anlatılması ve benimsetilmesi için hayati bir rol oynayacaktır.
Nasıl Yapacağız?
Türk milliyetçiliği hem değinilen teorik sebeplerle, hem de Türkiye’deki serüveninden ötürü etkili ve sürükleyicidir. Bu yüzden milliyetçi olmayanlar tarafından dahi sahiplenilmekte ve kullanılmaktadır.
İdeolojik tanımlar ve bu ideoloji doğrultusundaki eylemlere göre değil, ikonlar ve markalar üzerinden tanımlama ve değerleme alışkanlığı, Türk milliyetçiliğinin umumi temsilini basit bir futbol taraftarlığı mertebesine indirgemiştir. Üstelik bu durum, isteyen herkesin milliyetçi maske takınabilmesini ve bu iddiasını popülist söylemlerle sözde ispat edebilmesine neden olmuştur.
İlk atılması gereken adım, milliyetçiliği teorik zeminde ele alan ve bu teoriye sadakati bütün biçimsel özelliklerden önce tutan bir yapı tesisidir. Milliyetçi Kongre, bu adımı attı. El işareti, sakal, bıyık, giyim, konuşma tarzı, arkadaş çevresi gibi ilgisiz özellikleri milliyetçi tanımı ve kimliğinin dışına çıkarma hamlesi olarak kongre kuruldu ve “kongre tipi yapılanma”yı esas prensibi olarak belirledi. Bu bakımdan Milliyetçi Kongre, her şeyden evvel Türk Milliyetçiliğinin ideolojik esaslarını tespit eder, yenilenmesi-eklenmesi-çıkarılması gereken bir husus varsa bunu gerçekleştirir, bunu yaparken mensuplarının demokratik katılımını sağlar.
Fakat esas kadar usul de önemlidir. Milliyetçi Kongre, şimdiye kadar yapılmayanları yaparak, yukarıda zikredilen iki misyonunu (Sekülerleri milliyetçileştirmek ve toplumu sekülerleştirmek) cazip bir odak haline gelmek suretiyle gerçekleştirecektir. İnsana dair her şey, milliyetçiliğin meselesidir. Meslek gruplarının problemlerinden yükselen gençlik akımlarının fayda ve zararlarına, kadın düşmanlığının yayılmasından kaçak göçmenlerin yarattıkları sorunlara, demokratik kültürün baltalanmasından ifade özgürlüğüne her alanda söz söylemek ve faaliyet göstermek lazımdır.
Henüz ilk yılında olan ve daha önce birlikte çalışma pratiği olmayan yüzlerce insanı bir araya getiren Kongre’nin bütün hedeflerini bir anda başarması beklenemez. Ancak ilk yılda kendisini yalnız hisseden ve kendi gibi düşünenlere ulaşamadığı için suskunluk sarmalına gömülen kalabalıklara ulaşmak hedefimiz olmalıdır. Yapılacak bütün eylemlerin taktik önceliği, yeni kitlelere kendimizi tanıtmak ve onların da Kongre mensubiyetini temin ederek meşruiyetimizi pekiştirmektir.
Kurulduğu andan itibaren mevcut iktidarın totaliter uygulamalarına direnen birçok Türk milliyetçisine sahip çıktık. Bunu daha sistematik hale getirmek ve Kongre mensubu avukatların maddi olarak zayıf bırakılmış, dezavantajlı hale gelmiş bütün Türklere elini uzattığı bir ağ kurmak yine taktik hedeflerimiz arasındadır. Teşkil edilen ilk meslek komisyonumuz olan Hukuk Komisyonu halihazırda birçok çalışma tamamlamış, etkinliğine devam etmektedir.
Yabancı dilde Türk tezlerini savunan, Türk kültürünü tanıtan ve özellikle yurt dışına göçen Temiz Türklere, çevrelerinde Türkiye’ye dair oluşan soruları kolaylıkla ve içerikten “tam memnun” olarak cevaplama imkanı sunan bir yayın hayati önemi haizdir. Milliyetçi Kongre’nin kuruluşuna öncülük eden TamgaTürk, çok yakında İngilizce deneme yayınına başlayarak bu alanda da öncülük edecek ve Kongre’nin tezlerini uluslararası platforma taşıyacaktır.
Planlanan ilk etkinliklerden biri olarak Mizah Çalıştayı bahar aylarında İstanbul’da yapılacaktır. Birçok komedyen, gazeteci ve akademisyenle halihazırda temasa geçilmiş, etkinliğin temeli hazırlanmıştır. Uygun bir formatla, baskı altındaki bir toplumun siyasi mizaha yöneliş hikayesini bütün muhataplarını bir araya getirerek inceleyecek ve entelektüel çevrelerin gözünden kaçtığını düşündüğümüz bu fenomenle ilgili ilk ciddi çalışmayı biz gerçekleştirmiş olacağız.
Ocak ayında Milliyetçi Kongre bursu ilan edilecek ve ilk etapta üstün başarı göstermiş 5 öğrenciye burs vereceğiz. Bu öğrencilere aynı zamanda farklı meslek kollarındaki üyelerimiz eliyle rehberlik edecek, insan vakarını sürekli törpüleyen mevcut ekonomik ve siyasi ortamda boynunu eğmeden, vakarını kaybetmeden, iradesini kiralamadan büyüyen yetişkinler olmalarını sağlayacağız.
Siyasi partileri yakından takip ederek milliyetçilik anlayışımızla uyumlu işlerini parti ve aktör ayırt etmeden alkışlayacak, ters düşen işlerini ise eleştireceğiz. Ortalama Türk’ün yaşam kalitesini, ifade, hareket, yaşam tarzı hürriyetini milliyetçiliğin esas meselelerinden olarak gördüğümüz için, bu takip işlevimiz alışıldık milliyetçi STK’lardan ayrışacak. Sağduyuya hitap eden çıkışlarımız, kendisini milliyetçi tanımlamasa bile aynı hisleri paylaşan Türklerin milliyetçilik fikrine de ısınmasını sağlayacak.
Birinci yılımızın sonunda yeterli tecrübe elde ettiğimize kanaat getirirsek, Esir Türk Yurtları’ndan soydaşlarımıza rehberlik etmeye, hukuki destek başta olmak üzere davalarının insan hakları, demokrasi, hukuk, sekülarizm gibi evrensel değerlere uygun seyretmesi için yardım etmeye başlayacağız.
Shelley’den çeviriyle,
"Ekersin hasadı başkası yapar
Kazanırsın zengin etmeye eli
Dikersin abanı elinden kapar
Dövdüğün kılıçla donanır beli
Yine ek, tek zalim hasat etmesin
Kazan da sahtekar çıkmasın ortak
Yine dik abanı ele gitmesin
Kılıç tavla fakat belinde bırak."
Hülasa, Temiz Türklerin emeklerinin karşılığını aldıkları, insanın insana kulluk etmediği, kamusal alandaki her aktörün hem haklarını hem de haddini bildiği bir Türkiye inşası için çalışacağız. Gelecek yılki kongreye dek mensuplarımızın birbirini tanımalarını temin edecek ve yönetimimle birlikte genel kurul öncesi istifa edeceğim – bu sayede aramızdan bu işi en iyi yapabilecek arkadaşı seçip yeni başkanımız yapacağız.
Milliyetçi Kongre mensuplarına ve kamuoyuna saygılarımla arz ederim.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Bir de Türk sabunuyla yıkansalar iyi olacak.
Üstadım, Özgür Özel önce Demirtaş'a, sonra Roboski'ye, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne işgalci diyen bir kadının elini öperek PKKlılara selam yolladı... Gerçekten sekülerleri milliyetçileştirebilecek miyiz? Sesimiz çıkmayacak mı? Bizi takan yok, değil uzlaşmaz kitle olup siyaseti yönlendirmek... Adamlar Özgür Özel döneminde de at koşturuyorlar, gözünüzden kaçıyor gibi geldi, haddim olmayarak uyarmak istedim, kusuruma bakmayın Üstadım. Saygılar.
Hayırlı olsun. Geniş bir kesimin sahipleneceği büyük iş.
Yolumuz açık olsun. Bahar etkinliği için şimdiden heyecanlandım.