Yoğun ve kapsamlı bir yozlaşmanın teknoloji ve modernizm adıyla insan hayatını duygusal ve zihinsel alanlarda çöküntüye uğratmasının ardından tamamlanamamış, tam olamamış nesiller dünyaya geldi. İnsanın içi yavaş yavaş ölürken sahte ilişkiler ağıyla örülmüş sanal bir aidiyetle sarmalanan insan için zamanla değerini yitirdi yaşamak. Gündelik hayat kolaylaşırken duygusal yaşam can çekişiyor. En kötüsüyse bunu normal zanneden nesiller, duygusal açlığın yokluğunu ya da eksikliğini fark etmiyor. Teknolojinin kötü olduğunu söylemenin imkânı olmasa da bunu kötüye kullananların sayısının fazlalığından şikâyet etmemek elde değil. İnsan hayatını kolaylaştırmak ve verimli bir hayat sürmesini sağlamak için kullanılan teknolojinin faydaları yadsınamaz. Bunun yanında değerleri ve duyguları törpülediği de unutulamaz. Televizyon, bilgisayar ve telefon ekranlarına bağımlı, aile olmaktan uzaklaşan bir toplum olmayı insanlar seçti. Kitap okumak yerine kitaba yönelik birkaç eleştiri ve yorum okuyarak kitapları terk etmeyi insanlar seçti. Babayı televizyon, anneyi telefon ve çocukları da bilgisayar ve tablet ekranlarına bağımlı hale getirmeyi yine insanlar seçti. Doğayı korumak yerine nükleer bombalar üreten, barışla yükselmek yerine savaşla ilkelleşmeyi seçen yine insandı. İyileşme adına aşı üretmek varken biyolojik silah üretmeyi, severek çoğalmak yerine nefretle azalmayı insanlar seçti. Teknolojiye köle olan insanları bu yolla daha da geliştirmek varken onları diğerlerinden koparmayı seçen de insandı. Kültürümüzde neredeyse kutsal sayılan yemek masaları trajik bir sunumla savaş alanına dönerken adına “nimet” dediğimiz besinler burun kıvrılıp el tersiyle itilen değersiz şeyler haline geldi. “Kutsal evlilik bağı” denilen birliktelikler üç-beş günlük oyunlara döndü. Ailenin direği denen büyükler, daha kendi arkasını toplayamayan gençler, kendini yetiştirmeyi beceremeyen yetişkinler için yapılan evlilik programlarında temelinden sarsıldı kutsal değerler. Ebeveyn ve çocuk için kaliteli zaman geçirme dönemi bitti. Televizyon ya da telefon ekranı karşısına oturtulup susturulan çocuklar geldi. Sek sek, birdir-bir, uzun eşek oynayan çocuklar yerine ekran başında sürekli savaş oyunları oynayarak saldırganlığı ve şiddeti normalleştiren gençler ortaya çıktı. Yaşamaya yetecek kadar para kazanan insanlardan para için yaşayan, paraya tapan insanlara dönüşmeyi insanın kendisi seçti. Hırslarına yenilmeyi adet edinen insanlar cinayeti, tecavüzü, hırsızlığı o denli günlük hayata dahil ettiler ki insanlar için eskiden yüz karası olan bu eylemler artık normalleşti. Paradan ve güçten yana durmayı adet edinen karaktersiz insanlar bu sayede toplumda yükseldi. Bahar bitti, yaza geçiyoruz. Doğanın uyanışı tamamlandı ama insan hâlâ uyanmamakta direniyor. Zor ve doğru yerine kolay ve yanlışı tercihe olan meyli günden güne artıyor. Zor zamanların en başındayız daha. Her şey gibi teknolojinin de iki yönü vardı. İyiyi seçmek “biz” olmakla mümkün olduğundan insanların çoğunluğu “ben” olarak güçleneceği kötüyü tercih etti. Törpülene törpülene tükenip giden maneviyatın hesabı kime sorulacak? Bu hırsızlığın bir cezası olmayacak mı?
Demet Yener