Kimin hangi maskeyle, nerede, ne yaptığını kimsenin tam olarak bilmediği bir kaosun içinde sürüklenip giden günler ne yazık ki sürekli eksi yazıyor insan ömrüne. Hesap gittikçe kabarıyor. Gideni karşılayamıyor gelen. Elinde sadece başarısızlık ve çaresizlik buketleri kalıyor insanın. Dünün işe yaramazlığı, insanın bugününü ve yarını ihmal etmesine neden oluyor. Maskeler gittikçe karmaşıklaşıyor. Maskeli baloda tanınmazlık katsayısı sürekli yükseliyor. Karanlık yüzlerin gölgesi haline gelen maskeler de gittikçe daha çok gömülüyor karanlığa. İnsan daha ne olduğunu anlayamadan ömür geçip gidiyor. Sahte kimlikler, maskeli gülüşler, yalandan sıcaklıklarla kalbi hızla yaşlanıyor insanın. Örümcekler ağ yapıyor zihinlerinin orta yerine.
Çalışıp üretmek ve çalışıp üretenler yerine bedavadan işe konma ve bedavacılar yüksek prim yapıyor toplumda. Çürümüş yapının kokusundan göz gözü görmez olmuş durumda. Baş aşağı hızlı bir düşüş hatta çöküş içinde toplumsal değerler. Kurumlar ya ölüyor ya da can çekişerek yozlaşıyor. İnsanı insan yapan hiçbir şey kalmıyor çaresizliğe bürünen insanlığın elinde. Belirsize yolculuğunda yer-yön bilmiyor zavallı insan. Duyguları başına buyruk sağa sola koşuşturuyor yüreklerinde ve kimse bilmiyor bir an sonrasını.
Dünya bir sahne, insanlar da oyuncularsa, geriye kalan her şey dekordan ibaret aslında. Dekora göre oyun yazmayı bırakması gereken insan, başkalarının yazıp kurguladığı oyunların figüranı olmaktansa kendi yazdığı oyunların başrolünde oynamalı, bireysel akıllarını kendi kontrollerine almalı bir an önce. Oyuna göre dekor yaratmaya başlamalı. Yoksa bir süre sonra toprak kabul etmeyecek, atmosfer bile istemeyecek insanları… Yazık ki bunları çok denedi ama bir türlü yapamadı insan. Dünyanın hakimiyken kendi türüne yenildi, insanı yine insanlar tüketti. Kudretli halinden eser kalmadı insanın. Zavallılaştırdı insan kendi kendini.
İnsana yaşamam dediklerini yaşatan, olmaz dediklerinin olduğunu gösteren zaman hem hiç ölmeyecekmiş hissi verdi hem de her an ölebileceği gerçeğini çarptı insanın suratına. Tanrı’nın eli gibi her yere uzanabilen zamana karşıydı insanın ilk yenilgisi. Durmaksızın akan deli bir ırmak misali önüne katıp evreni, kesintisiz sürdürdü başlangıcı bilinmeyen sonsuz yolculuğunu zaman. İnsanlar sadece misafir olabildi ona. Geçip gitti insan çaresizce zamanın içinden. Tek tek insanlar için doğumla başlayan zaman, insana ölümü çağrıştırdı hep. Zamanın bir insan için işlemeye başlaması demek, ölüme an be an yaklaşması demekti. Belki de zaman, ölüme doğru yolculuk etmekti. Acımasızdı zaman! Aynı anda hem yaratan hem de yok eden zamanda torpil işlemiyordu. Statüler, cüzdanlar, ideolojiler ve aidiyetler farklı muamele görmüyordu. Zamanı anlayıp onunla yol almayı öğrenmek yerine teslimiyetçi bir tavır sergiledi insan. Her zamanki gibi kolayına kaçtı. Çaresizlik maskesi ardına gizlenip sürtüşmeyi seçti onunla.
Umursamazlıkla kol kola giren çaresizliğin gölgesinde felaketler bile normalleşti toplum nezdinde. “Asla!” kalmadı artık fikrinde. Her şeye “olabilir” kafasıyla yaklaşır oldu insan. Mucizelere olan inancını da kaybetti insanlar zamanla. Kendi için bile kolunu kıpırdatmaz oldu. Ve böylelikle insanın genlerine yerleşti tembellik. “Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur.” diyen atalarını yüzü dahi kızarmadan yalanladı insan. Yetmezmiş gibi “Armut piş, ağzıma düş.” diyerek bekler oldu öylece.
Zihniyetler yerine bireyleri suçlayarak en büyük hatayı yaptı insan. Çalanı değil soyulanı, tecavüzcüyü değil mağduru suçladı nedense. Nasrettin Hoca’nın “doğuran kazan”ı kalmadı. Onun yerine paylaşımın öldüğü günler yaşadı insanlık. Hatta iyi ve güzel toprağa verildi mezarlarının yeri dahi bilinmeden. En karanlık zamanlarını yaşamakta insan. Maske üstüne maske takmaktan kim olduğunu bilmez hale gelenlerden kurulu topluluklar yüzünden güneş bile aydınlatmaya yetmiyor yeryüzünü. Dünyaya hâkim olan kaçak, korkak ve hatta kalleş günlerde ömür tüketmekten bile şikâyet etmez oldu insanlar. “Olmazsa olmaz” denen vefa, yardımseverlik, cömertlik gibi değerlerin “aptallık” sayıldığı bu günlerde kimsenin yönü belli değil, yeri kalıcı değil. İnsanlık debelendikçe gömülüyor. “At izi, it izine” çoktan karıştı artık. Maalesef insanı uyuşturan maskeli balo tam gaz devam ediyor.
Demet Yener