Öğleye yakın, işlerin henüz sakinlediği bir zamanda televizyonun kumandasına dokundunuz. Haber kanalları hep aynı adamı yayınlıyor. Önünde birkaç evrak, bir yığın gazetecinin karşısında kendisini savunuyor. Aldığı 55 yıl hapis cezası ve 300.000 dolar tazminat fena halde canını yakmış vaziyette. Gözlerindeki korku çok kolay seçiliyor. Suçsuz olduğunu söylüyor ancak herkes onun yalan söylediği konusunda emin. Birden atılıp herkesi uyarıyor "Rahatsız olan varsa dışarı çıksın lütfen" diyerek. Basın mensupları toplantı öncesinde kendilerine verilen kâğıda ilk kez göz gezdirdiklerinde şok geçirmişlerdi. Sonra adam o küçücük tabancayı kese kağıdından çıkarıp ağzından içeri sokuyor. Tetiği ateşlediği an dağılan kafası, burnundan bir çeşme misali akan kanıyla kameralar son görüntüyü alıyorlar. Reji ekibi o esnada başka görüntüye geçemiyor. Müdahale edilecek bir durum olmadığı için adam hızlı fakat korkunç bir ölümle aranızdan uzaklaşıyor. Cenaze merasiminde kendisine acıyarak yönelen bakışların üzerinden tam 23 yıl geçtikten sonra adamın suçsuzluğu kanıtlanıyor ve kendisini öldürdüğü değerlerin bir hiç olduğu anlaşılıyor. Yıl 1987 ve ölen kişi bugün dürüst adam olarak tanımlanan Amerikan siyasetçi Budd Dwyer.
Elbette yukarıda ismi geçen politikacının ölümünü izlemenizi tavsiye etmiyorum. Bu sadece bir örnekti; konumuz, ölüm anının seyri ve ölüm esnasında yaşanabilecek mutluluk hâli üzerine olacak. Bugüne kadar nadir de olsa birçok izleyici ekranlarda gerçekleşen ölümlere şahit oldu. 11 Eylül Saldırıları’nda The Falling Man (Düşen Adam) olarak da bilinen; yanarak ölmemek için gökdelenden atlayarak intihar eden adamın görüntüsü halen sanal alemde dolaşmaya devam ediyor. Elbette bunlar profesyonel çekimlerle ve sınırlı şekilde izleyiciye ulaştırıldılar. Bu konuda kimi çevrelerce etik değerler konuşuladursun, Facebook gibi bazı sosyal medya platformlarında canlı yayın açarak intihar edenlerin görüntüleri daha korkunç. Geçtiğimiz yıllarda, bir köy evinde pompalı tüfekle intihar eden Erdoğan Ceren’i izleyenler neye uğradıklarını şaşırdılar. Ablasının çabaları sonuçsuz kalmış, gencin cansız bedeni odasında bulunmuştu. Ölümü sonrasında devam eden canlı yayın kaydı Facebook platformunu harekete geçirdi ve video kaldırıldı. Fakat onun ölümü üzülerek belirtmeliyiz ki, birçok insan için pozitif yönde etki yaptı. Zira izleyenler ya da dinleyenler intihar sonrası çekilen acıya birebir şahit oldular.
İntiharın özendirici bir yanı olduğu gerçek. Bu nedenle birçok yayın kuruluşu görüntüleri paylaşmaz, notları yayınlamaz ve detayları göze sokmazlar. İkinci Dünya Savaşı’nın iyice şiddetlendiği 1941 yılında aramızdan ayrılan Virginia Woolf, intihar etmesine rağmen ölümüne dair detayları en iyi bildiğimiz kadın yazardır. Sanrıları yüzünden sürekli sesler duyduğunu söyleyen Woolf, birkaç başarısız girişimin ardından ceplerini taşlarla doldurarak suyun dibine inmiş ve ölmeyi başarmıştı. Yazdığı notta kendisini çok seven ve yanında duran eşini daha fazla üzmek istemediğini belirtmekteydi. Ülkemizde de not bırakarak intihar etmeyi tercih eden iki isim var. Yaklaşık on yıl kadar önce intihar eden Mehmet Pişkin bu konuda sembol isimlerden. Görece refah içinde yaşadığı hayatının kendisini mutlu etmediğini on üç dakika boyunca uzun uzadıya anlatan Pişkin, canlı yayını kapattıktan sonra doğalgaz borusuna kendisini asarak hayatını kaybetti. Diğeri ise henüz 20 yaşında iken kaldığı tarikat yurdunda ve evinde gördüğü baskıyı anlatarak intihar eden Enes Kara. 5 Aralık 2021 tarihinde verdiği kararı 10 Ocak 2022’de hayata geçirdi. Bu dönemde arkadaşına intihar edeceği yerin fotoğrafına kadar göndermişti. Engellenebilir miydi bilinmez ancak ülkemizde genç nesillerin aklında yer ettiği kesin. Kaygısı ölümünün önüne geçmiş, en çok kullandığı cümle "Umarım beni anlıyorsunuz…" olmuştu.
Ölümün seyredilmesi ise bunlardan daha farklıdır. Birçok insan en yakınlarının hayatını kaybedişine bizzat şahit olur. Cenazelerden korkan insanlar sevdiklerinin ellerini tutarak veda edebilirler. Burada bambaşka bir motivasyon olduğunu söylemek gerekir. Elbette tersinin de mümkün olabileceğini belirtelim. Önemli adli bilimci Prof. Dr. Sevil Atasoy bir röportajında çok fazla cenaze görmesine karşın anne ve babasının ölüm anlarında yanlarına giremediğini anlatır. Çünkü ölü ile ölüm ayrı iki kavramdır. Biri süreç diğeri ise sonuçtur. Kimi zaman birinin ölümünü görmek insana iyi gelirken kimi zamansa "Sevdiklerim halen bir yerlerde yaşıyorlar" algısı iyi hissettirir. Mezar ziyaretleri psikolojik açıdan insanı güçlü kılar. Onlarla konuşmanın bir sakıncası yoktur. Ancak mezarlıktan dönen biri sevdiği kişinin ona cevap verdiğini söylüyorsa işte o zaman işler sarpa sarmış demektir.
Sevdiklerini kaybeden insanların gözlemleri değişkenlik gösterir. İnsanlar çok acı çekerek ya da huzur içinde ölebilirler. Antik Mısır’ın 19. Hanedanı’nın en önemli firavunlarından II. Ramses’in ölümü buna örnek verilebilir. Hiyeroglifler okunduğunda; seksenli yaşlarını görmüş Ramses’in bir palmiyenin altında çok mutlu bir şekilde gülümseyerek öldüğü yazılır. Buna karşın padişah Sultan Süleyman (nam-ı diğer Kanuni) gut hastalığı nedeniyle müthiş ağrılarla inleyerek ve acı içinde ölmüştür. Babası Sultan Selim de şirpençenin elinde aynı eziyetle hayata gözlerini yummuştur. Ölüm esnasında çekilen acıya ilişkin çok fazla tabir var. Bu acıyı merak ederek yaşamını sürdüren birinin son anlarında oğlu yanına gelip kendisine sorduğunda adam "Şu dağları göğsüme koysam ancak bu kadar acı çekerim" demişti. Fakat hemen gözünüz korkmasın. Zira mevcut tıbbi gelişmeler ışığında ölüm acısı önemli ölçüde azaltılmış halde.
İnsanların yaklaşık dörtte biri gayet mutlu bir şekilde hatta düğün bayram eder gibi ölür. Bunun sebebi tıbben az bilinen bir kavram olan Serotonin Patlaması’dır. (Endorphin/Serotonin Rush) Farelerde yapılan deneylerde; dört fareden birinde ölüm esnasında mutluluk hormonu olarak da bilinen serotoninin üç katına çıktığı tespit edildi. Bu durum, ölüm anında coşku, mutluluk ya da heyecan gibi aktivitelere sebep olabilir. İnsanlarda da benzer sonuçlar görülen bu serotonin patlaması olayı, biz kaybettiklerimiz için ağlarken onların huzur içinde ölmesi anlamına geliyor. Yazının ortalarında intihar meselesinden bu kadar bahsedilmesinin de bir sebebi var. 2016 yılında yapılan çalışmalarda; intihar ederek ölen insanlarla normal ölen insanların beyin omurilik sıvıları (BOS) incelendiğinde ciddi serotonin seviyesi farklılığı görüldü. Bu nedenle de o yıldan itibaren tüm antidepresanların formu değişti. SSRI tipi antidepresanlar yaygın hale geldi. Ancak serotonin ile migren ilişkisine de değinmek gerekiyor. Zira migren atağı esnasında serotonin yükselirken atak sonrası seviye düşüyor. Yani serotonin demek her şey demek değil. Her konuda olduğu gibi serotoninin de hem azı hem çoğu zarar. Bu nedenle birtakım baş ağrısı ilaçlarının ve antidepresanların dikkatli kullanılması önem arz ediyor.
Son olarak şunu belirtmekte fayda var; ölüm esnasında beyin aktivitelerinin nasıl gerçekleştiği ve insanın ölüme dair ne algıladığı hâlen araştırılıyor. Bununla ilgili olarak çok ciddi bulgulara ulaşıldı aslında. Hatta ölüm sonrası beynin çalışmaya devam ettiği bile. Ölüm anında beynimiz, birtakım kimyasal maddeler ve hormonlar aracılığı ile uyarılıyor. Her insanda farklı miktarda farklı kimyasallar salgılanıyor. Bu nedenle hislerimiz ve algılarımız da kişiye göre değişiyor. Acıdan zevk aldığı için kasığına iğne saplayan, bu nedenle de kısa devreye sebep olup elektrikli sandalyeyi patlatmayı başarmış, ölüm esnasında yaşadığı mutluluk sebebiyle cellatları ürkütmüş seri katil ve yamyam Albert Fish değilseniz ölümü kabullenmeniz çok zor. Kendisini tamamen yaşamaya programlamış organımız bu fikrine alıştığı an farklı bir boyuta ilerliyor. Ölüm sonrası beynimizin rüya ve hayal merkezi çok ciddi bir şekilde çalışıyor. Yani atalarımızın "Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti" tabiri aslında doğru. Çünkü Gamma dalgası da denilen bu dalgalar hatıralarımızı canlandırıyor adeta ölmeden önce dünyaya dair son fotoğrafları çekiyor. Beyin ölümü tamamen gerçekleştikten sonra da bedeninizle aklınız arasındaki bağlantı tamamen kopuyor. Artık sizin doğadaki bir taştan ve topraktan farkınız kalmıyor.
Serotonin patlaması yaşayan şanslı insanlardan olur musunuz bilemeyiz. Ancak kalan insanlar için son anların pek de parlak olmadığı acı bir gerçek.