Dört yılda bir gelen o gün, 29 Şubat 2000 Salı.
İçeride baygın yatan bir kadın, kapı eşiğinde görülen kan izleri. Salonda uzanan derisiz, kafası olmayan, kısmen parçalanmış ceset. Duvara asılmış ve göz çukurlarına kadar incelikle yüzülmüş bir insan derisi, evden gelen tuhaf et kokusu. Yatak odasından çıkan kimlikte John Charles Thomas Price ismi yazıyordu. Fakat adam ortalarda görünmüyordu. Nedendir bilinmez kapıya asılan deri ile benzerlik dikkatlerden kaçmamıştı. Polis nasıl bir cenderenin içine düştüğünü anlamaya çalışırken mutfağa yöneldi. Olan biteni anladıklarında midesini tutan dışarı çıkıyordu. Çünkü kocasını öldüren kadın onu bir güzel pişirmiş sonra da yığınla hapı alıp intihar etmeye çalışmıştı. Daha doğrusu, iddiası buydu. Şimdi gelin gerçeğe şöyle biraz daha yakından bakalım.
Katherine Mary Knight, 1955 doğumlu beyaz tenli, al yanaklı keskin bakışlı bir kadındı. Çocukluk aşaması pek çok tuhaf hadiseye şahitlik ederek geçmişti. Annesi evlilik içi tecavüzle kendisine zorla sahip olan alkolik kocasının anılarını anlatıp dururdu. Bu sadece ikiz kardeşi Joy’u değil Katherine’i de çok etkiledi. Adeta bir erkek nefreti ile büyüdüler. Bunun yanı sıra güçlü karakterli olarak yetiştiler. Katherine erkek işlerini kolaylıkla yapabilen becerikli bir kızdı. Bu hâli onunla yakın ilişki kuran bir başka gencin dikkatini çekti. Aralarındaki aşk zamanla büyüdü ve hayatlarını birleştirmeye karar verdiler.
Genç kız 1974 yılında kamyon şoförü olan ilk kocası David ile evlendi. Çocukluğunu yalnız geçiren ve nispeten sessiz olan o kadın daha gerdek gecesinde adeta aklını oynatmıştı. David aynı gecede üç kez Katherine ile ilişkiye girdi. Ama yorulup yatağın bir ucunda dinlenirken henüz ateşi sönmeyen Katherine adama saldırdı. Seks yapmak için zorlamasına karşın harekete geçmeyen kocası David Stanford Kellett’i boğmaya kalkıştı. Adam elinden güçlükle kurtuldu ancak bu korku onu kadına esir etti. Melissa Ann isimli çocuğu doğuncaya kadar dayak yedi. Geçtiğimiz yazılarımızda konu edindiğimiz postpartum psikoza (doğum sonrası depresyon) uğrayan kadın daha da sinirliydi. David kızı doğduktan sonra şiddet biter sandı ama bitmedi. Belirli aralıklarla kocasını döven Katherine günlerden bir gün sinirli bir şekilde beklerken adamın kafasına tavayı öyle bir geçirdi ki David’in kafatası kırılmıştı. Bu şiddete katlanamayan adam kendisini seven başka bir kadınla ilişki yaşamaya başladı ve Katherine’in sözlü tacizinden kurtulmak için Yeni Güney Galler’den büyük set resifiyle ünlü beyaz cennet plajına sahip Queensland’e taşındı. Lakin taciz bitmedi. Katherine önce çocuğunu tren raylarına atıp öldürmeye kalktı. Neyse ki evsiz bir adam çocuğu son anda kurtarmıştı. Kadın bununla kalmadı şehir değiştirerek bıçakla David’in sevgilisinin yüzünü kesti. Ardından da bir tamirciyi rehin aldı. Durum karşısında yapacak bir şeyi kalmayan David gerisin geriye Katherine’e dönmek zorunda kaldı. 1984’e kadar süren evlilikte bir çocuğu daha olan çift ancak Katherine’in aşkı bitince ayrılabildi. Boşanmasının akabinde Konut Bakanlığı yardımı ile sahipsizlerin oturduğu bir eve yerleşti.
Daha iki yıl geçmeden ismi David olan başka bir adamla tanıştı. Çocuklarını alıp David Saunders’ın evine yerleşti. Aynı eziyetleri ona da yapmaya başladı. Kimi zaman demir sopasıyla adamı dövdü, makası karnına soktu hatta iki aylık köpeğinin boğazını kesip ölmesini izlettirdi. Adamın durumun vahametinin farkına varması ise bu olaylar sonucu değil Katherine’in bir hayvan cesedini eşelerken aldığı zevki görünce gerçekleşti. Zamanla tehditler arttı ve çocuklarının hayatının tehlikeye gireceğini gören Saunders uzaklaştırma kararı alıp kadından boşandı. Bu kez de Katherine’in ağına John Chillingworth düşmüştü. Fakat bu soytarı tipli adamla evliliği yalnızca üç yıl sürdü. Derken John Price ile tanıştı. Adama karşı öylesine bir aşk duydu ki evli olduğu kişiyi terk etti ve yanına taşındı. Her ilişkisinde olduğu gibi ona iyi davrandı ve tam bir ev kadını gibi her işine koşturdu. Girdaba kapılan adam başına geleceklerden habersizdi. Zamanla şantajlarla adamı zorla yanında tutmaya çalıştı. Price’ın işyerinden çaldığını söylediği eşyaları video kaydına aldı. Bu şantaja direnmekten vazgeçen adam işverenlerle konuştu ama 17 yıllık işinden de olmuştu. Neyse ki çalışkan bir adamdı ve yeni bir iş buldu.
John Price bu süreçte kadından korkmuştu. Pazar günü Katherine’e karşı uzaklaştırma kararı çıkardı. Fakat sürekli tacizine uğradığı Katherine’in korkusundan Salı gün için kendisine gönderilen daveti kabul etti. İşten çıkarken arkadaşlarına döndü ve "Yarın gelmezsem ve ölürsem bunun sorumlusu Katherine’dir" dedi. Sanki içine doğmuştu. O gece kadın gayet ihtiraslı ve aşk doluydu. İlişkiye girdiler ve ardından da uykuya daldılar. Esasında Price öyle sanıyordu. Katherine daha önce aklına koyduğu şeyi gerçekleştirmek için gitti büyükçe bir bıçak aldı. John’a sapladığında neye uğradığını şaşıran adam karşısındaki katili gördüğü an son bir kuvvetle kaçtı. Arkasından koşan kadın onu verandada yakaladı ve 36 bıçak darbesi daha vurdu. Her yer kan içinde kalmıştı. 37. bıçak darbesinden sonra artık adam tamamen hareketsizdi. Aslında ölmesi için bu kadar fazla bıçak darbesine gerek yoktu ama Katherine bir kez kendisini kaptırmıştı. Daha önce de değindiğimiz bu duruma adli bilimlerde overkill deniyor. Aşırı öldürmenin tüm detaylarını Aralık ayında Hırstan Ötesi: Overkill isimli yazımızda konu edineceğiz. Knight’a dönersek; şimdi tüm planlarını hayata geçirmek için bir fırsatı vardı.
Eline aldığı bıçakla Price’ın derisini en ince ayrıntılarına kadar yüzdü. Yalnızca bir parmak kadar deriyi bırakmak zorunda kaldı. Çünkü bıçak izi sebebiyle o bölgenin yüzülmesi çok zordu. Yekpare deriyi çıkarıp kapı girişindeki koridora astı. Cenazeyi usulca parçaladı. Etlerini ayırdı. Birazını lahana, kabak, balkabağı, patatesle birlikte pişirdi ve üzerine sos döktü. Bunu çocuklar için hazırlamıştı. Yani Price’ı öldürmekle kalmamış bir de onun etini küçük çocuklarına yedirmeye kalkmıştı. Kendisine de bir üçüncü yemek yaptı ama yiyemediği için arka bahçeye döktü. Sabah olduğunda John’un arkadaşları işe gelmeyen adam için telaşlanıp polise haber verdiler. Kapıyı açan polis daha içeri girerken karşılaştıkları kan izleriyle ne olduğunu kısa sürede anladılar. Eve giren polisler usulca mutfağa doğru geçtiler. Sapları siyah, parlak büyük bir tencere ocağın üzerinde dinleniyor yanında da içinde sulu bir yemeğin kalıntısı olan siyah tepsi bulunuyordu. Ekipler tencereye doğru yaklaştı ve kapağını kaldırdı. Geriye çekilen polis için hayatında rastlayabileceği en tuhaf tablo karşısındaydı. Evet, tencerenin içerisinde John Price’ın kafası vardı. Sebzelerle birlikte kaynatılmış ve yenmeye hazırdı. Tencere ılık olduğundan yemeğin sabah piştiğini düşündüler. Diğer odaları kontrol ettiklerinde baygın yatan Katherine’i gördüler. Ambulansa haber verildi ve kadın apar topar hastaneye kaldırıldı. Haberler neredeyse jet hızıyla Upper Hunter semtine yayıldı. Bölge halkı daha önce hiç böyle bir olay duymamıştı. Etkisi bölgeyi aştı, eyaleti hatta ülkeyi sarstı. Polisin çektiği olay yeri fotoğrafları hâlen çeşitli Youtube videolarında ve The Sun gazetesinde yayımlanmaya devam ediyor.
Katherine sağ kurtulmuştu. Zaten aldığı yüksek dozda hapın öldürücü olmadığı da kısa sürede anlaşılmıştı. Pişman olduğu sanılsın diye bu şekilde davrandığı düşünüldü. Evde bulunan fotoğrafın arkasında yazan "Şiddet ve tecavüz mağduruyuz" sözlerinin de yalan içerdiği ortaya çıktı. Hatta bununla da yetinmediği, adam ölür ölmez soğukkanlı bir biçimde gidip ATM’den 1000 dolar para çektiği de tespit edildi. Mahkeme kurulana kadar her konuşmada gayet rahat tavırlarla olan biteni anlatmaktan çekinmedi. Ancak tüm konularda kendisini haklı çıkarmak için özel bir çabası vardı. Pişmanlık, istismar, psikolojik bazı bozuklukları konuşmalarına ilave ediyordu. Katherine Knight soruşturmada çocukluk aşamasında istismara uğradığını ve aile içi şiddete maruz kaldığını söyledi durdu. Lakin yalan söylediği kolayca anlaşılıyordu. Çünkü Knight’ın evlendiği tüm erkekler kendisinden küçüktü. Katherine Knight’ın ilginç suç dosyası hapse girmesinden bir sene sonra Avustralyalı ünlü gazeteci ve yazar Peter Lalor’un Blood Stain (Kan Lekesi) isimli kitabına konu oldu. Konuya dönersek; tüm bu tablonun içerisinde mahkeme kuruldu.
Avustralya’da görülen davaların neredeyse tamamında şartlı tahliye hakkı suçlulara veriliyordu. Ancak hâkim bu kadar vicdanlı davranmak istemiyordu. 8 Kasım 2001 tarihinde görülen davada hâkim Katherine’in zalim olması ve kötü davranışı sebebiyle merhamet etmeye hak kazanamayacağını söyledi. Avustralya tarihinde bir ilkti. Katile beklendiği üzere müebbet hapis cezası verildi ama şartlı tahliye hakkı elinden alındı. Mahkeme salonundaki sessizliği yine yargıç bozdu ve "Maktule merhamet göstermedi. Şüphesiz ki bunların hepsini planlayarak yaptı. Hatta bununla da kalmadı öldürmekten ve devamındaki ritüellerden keyif aldı. Adam son dakikalarında korku içindeyken o tatmin içindeydi. Herhangi bir pişmanlığı yok ve bunu dile getirmedi. Serbest bırakırsak toplum güvenliğini sağlayamayız. Tehdit oluşturabilecek biri" dedi. Katherine Knight şu anda nerede derseniz, Silverwater Hapishanesi’nde biraz kilo almış, saçlarını da sarıya boyatmış 67 yaşında bir kadın olarak hayatına devam ediyor.
Gelelim bu dosyanın ilginç diğer detaylarına. Belki de aklınıza takılmıştır, kadın bu deriyi nasıl bu kadar incelikle adamın bedeninden ayırdı diye. Aslında çok da uzağa gitmemek gerekiyor. Knight 16 yaşındayken babasıyla birlikte küçük kasaplık işlerine gidiyor ve karkas parçalıyordu. Burada edindiği tecrübe sonrası bir dönem kasap yanında çalışmış ve mezbahanın iyi elemanlarından biri olmuştu. Uzun zaman boyunca deri yüzmüş, hayvan parçalamış ve et doğramıştı. Hatta kendisine sorulan bazı sorulara da mezbaha dönemini hatırlatarak "Hayvanların içini boşaltmayı seviyorum" diye yanıt vermişti. Eşlerinden John’u da burada tanımış ve evlenmişti. Bir başka ilginç ayrıntı da kendisiyle konuşan Robert Wells’le ilgili. Katherine gibi nice vak’aya maruz kalan dedektif ve Çavuş Wells 2011 yılında travma sonrası stres bozukluğuna tutuldu. 20 yılın acısı şimdi çıkıyordu. Uzun dönemdir ilaç kullanan ve mücadele eden eski dedektif bu sıralarda ruh sağlığı için bazı farkındalık çalışmalarının başını çekiyor. Son olarak muhtemelen kanınızı donduran olayın perde arkasını da anlatmadan geçmeyelim. Katherine’in ikinci kocası David’in köpeğinin boğazını kestiğini okumuştunuz. Bunu onun canını acıtmak için değil David’e "Beni aldatırsan işte bu köpek gibi ölürsün" demek için yapmıştı. Yani katil ileride olabileceklerin sinyalini çoktan vermişti. Bu sebeple olayın bir anlık kızgınlıkla gerçekleşmediği çok açıktı. Bir diğer detay ise dört kocasından ikisinin adının David, ikisinin adının da John olması. Özellikle mi seçti yoksa denk mi geldi bilinmiyor.
Burada şunu belirtmekte fayda var. Kadına yönelik şiddet suçlarında erkeklerin çoğunlukta olduğu muhakkak. Yani kadının bir başka kadına şiddeti daha az görülen bir kavram. Bununla birlikte şiddet olarak değerlendirilen olayların bir bölümünde şüpheliye iftira atıldığı da ortaya çıkabiliyor. Daha önceki yazılarımızda konu edindiğimiz Marvel’ın Avengers yıldızlarından Jeremy Renner eşinden boşandıktan sonra kendisine dava açılmış ve ailesini silahla tehdit ettiği söylenmişti. Hatta eski eşi hızını alamamış basına ünlü yıldızın çocuklarını da istismar ettiğini açıklayıvermişti. Bu iddialar oyuncuyu aile içi şiddet tartışmalarının ortasına attı. Fakat aradan uzun zaman geçmeden Renner ciddi bir kaza geçirdi. Yeğenini korumak isterken kar küreme aracının altında kalan oyuncu ölümden döndü. Sonradan eski eşi 30.000 dolar nafakaya razı geldi. Mahkeme çocukların dönüşümlü olarak anne ve babasının yanında kalmasına karar verdi. Pandemi döneminde Renner nafakanın 11.000 dolara düşmesini talep etti ama eski eşi şiddetle karşı çıktı. Ünlü oyuncunun çocuklarını istismar ettiğine dair en ufak bir delil olmadığı gibi kızının kendisine gayet düşkün olduğu belirtiliyor. Boşanma aşamasında Renner’a eski eşi tarafından gönderildiği iddia edilen çıplak pozlar da cabası. Bizden bir örnek ise Kadir Şeker olayı. Ancak bu konuyu bu yazıda değil Kasım ayında kaleme alacağımız Can Kurtarmak mı Katil Olmak mı: Kadir Şeker isimli yazımızda inceleyeceğiz. İşte her iki olayda da Sir Arthur Conan Doyle’un o güzel sözü yine kafalara nakşoluyor. Hiçbir şey apaçık ortada görünen kadar aldatıcı değildir.
Serimizin bir sonraki yazısında belki de bu yazı dizisinin en tuhaf dosyasını raftan indireceğiz. Sevgilisi ile yemek yerken içindeki öldürme dürtüsüne mâni olamayan bir adamın samuray kılıcı ile işlediği suç sizi epey şaşırtacaktır. Lakin sonrasında yaşanan daha feci olaylardan sonra bu olaya nasıl yaklaşırsınız bilinmez. İlgi ve merakınızı celbetmesi dileğiyle. Görüşmek üzere.