Kitabı raftan çektiğinizde yanınızda duran kişiyle göz göze geldiniz. Yanakları, dudağı, alnına düşen saçları diğer insanlardan farklıydı. Göz bebekleriniz büyüyor, elleriniz terliyor ve sırtınız ürperiyordu. Aynı hissi karşınızdaki kişinin de yaşadığını hissediyorsunuz. Hatta neredeyse kalplerinizin aynı anda attığı konusunda eminsiniz. Birkaç saniye oluşan sessizlikten sonra biraz daha yaklaşıyorsunuz. Küçük bir selamlaşmanın ardından hayatlarınızdan kısaca bahsedip kahve içmek üzere sözleşiyorsunuz. O günü iple çekerken kalbinizin göğüs kafesinize adeta vururcasına sertçe çarptığını hissediyorsunuz. İşte bu hâl sizi ortalama altı hafta boyunca esir alan o eşsiz duygudur.
Aşk, bir kişiye, duruma, hayale ya da nesneye karşı hissedilen olumlu duygulardır. Az önce okuduğunuz durum aslında bir deneyin sonucu. Bilim insanları kabine aldıkları erkek ve kadınların kalp ritimlerini, göz hareketlerini, vücut reflekslerini gözlemlediler. Birbirine âşık olan insanların nefes alıp verme sıklıklarının ve kalp ritimlerinin ortaklaştığını gördüler. Bunun nedeni aslında tam olarak anlaşılmış değil. Bazı bilim insanları bu durumun kalbin elektromanyetik alanı ile ilgili olduğunu düşünüyor. Çünkü kimi çalışmalarda kalbin her atımda elektromanyetik alan oluşturduğuna dair sonuçlara ulaşıldı. Bu alan vücutta kalmaz ve vücut dışına da yayılır. Bu nedenle kalp ritimlerinin uyum sağladığı söylenebilir. Ancak âşık olurken evrimsel sürecimiz, bedenimizde var olan özellikler ve toplum kabulleri devreye girer.
Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için örnekler vermekte fayda var. Mesela koku âşık olmamızda çok önemli bir etkendir. İnsan kokusu ömür boyu aynı kalır, genetik olarak aktarılabilir ve tamamen kişiye özgüdür. Bu koku oluşurken 450 civarında molekül ya da bileşik devreye girer. İnsanların birbirini severken hangi kokuyu tercih ettiğini bilmiyoruz. Ancak âşık olacağı partneri seçerken önemli bir etken olduğunu biliyoruz. Yalnızca koku da değil. Bazı fiziksel özellikler de aşkın oluşmasında etkili olur. Erkeklerde kılların yoğunlaştığı yerler ile bacak ve omuz kalınlığı, kadınların bedensel özellikleri ve yüz simetrisi ya da altın oran ehemmiyet kesp eder. Hatta son dönemlerde kadınlar üzerinde yoğunlaşan çalışmalarda elde edilen sonuçlar epey ilginç. Aşk sürecinin sonlarına doğru kadınlarda interferonun ciddi anlamda arttığı gözlemlendi. Bunun hamile kalmaya yönelik bir vücut tepkisi olduğu düşünülüyor. Çünkü her ne kadar geliştiğimizi iddia edersek edelim, evrim süreci devam eden bir türüz. Bu nedenle de âşık olma, korku, sevme, nefret etme gibi birçok davranışımız ve duygularımızın oluşumunda bileşikler oldukça önemlidir. "Kimyamız tuttu" sözü bu yüzden anlamsız değil. Çünkü vücudunuzun size özgü olmasını sağlayan bileşenler ayrıca bir başkasının size ilgi duymasının da anahtarı olabilir.
İnsanlar evrim sürecine katılırken diğer canlılardan ayrıştılar. Ölümü kavrayan bildiğimiz tek tür olması insanları farklı kılar. Doğadaki birçok canlı eşeyli ürerken partner seçiminde bazı kriterleri baz alır. Örneğin dişi maymunların erkek maymunları tercih ederken iri yapılı, bölgesinde güçlü, kendisine sert davranmayan, kimi zaman farklı bölgelerden gelen, küçük penisli, nispeten genç olanları tercih ettiği ve çabuk boşalmalarını baz aldığı konusunda çalışmalar mevcut. İnsanların maymun ve primatlar ile yakın tür olması sebebiyle bu özelliklerden bazılarını gösterdiğini söyleyebiliriz. Kadınlar evrimsel olarak eş seçerken statü yüksekliğini, farklı milletlere mensup olmayı ve güçlü görünümü baz alır. Avcı ve toplayıcı toplumlardan geldiğimiz düşünülürse, bu türde bir erkeğin kendisini koruyacağına dair reflekslerin hâlen yaşadığı söylenebilir. Hatta buradan yola çıkılırsa; bir Türk kadının İtalyan bir erkeğe ilgi duyması, zengin erkeklere karşı daha dikkatli davranması, kilolu bir erkeği tercih etmektense vücut yapısı daha mütenasip olan erkeklerle vakit geçirmesi de bununla yakın ilişkilidir. Erkek maymunların ise kendisinden yaşça daha büyük olan dişi maymunları tercih ettiği artık bilinen bir mevzu. Birçok canlı türünde de erkeklerin nispeten yaşlı dişileri seçtiği konusunda çalışmalar birbirini doğruluyor. Yani bir erkeğin olgun kadınlardan hoşlanması aslında normal. Zira evrimsel olarak üremeyi baz alan insan türü daima doğurganlığı yüksek olan bireyi tercih eder. Fiziksel olarak büyük göğüslü ya da kalçalı kadınlara ilgi duyulmasının sebebi budur. Çünkü göğüs irileşmesi kadınların çoğunlukla laktasyon (sütlenme) dönemine denk gelir. Büyük göğüs emzirmeyle ilişkilidir ve erkekler bunu üreme sinyali gibi görür.
Aşk tamamıyla kimyasal bir süreçtir denilemez. Elbette kimyasal bileşikler oldukça önemlidir. Ancak insanın âşık olması, üremesi ve doğaya tutunmaya çalışması karmaşık bir süreçtir. İnsanoğlunun aslında temel amacı DNA’sını bir sonraki nesle aktarmaktır. Belki de ölümsüz sayabileceğimiz tek molekülümüz olan DNA bizi kalıcı yapan şeydir. İnsanlar bu aktarımı sağlamak için üremek zorundadır. Bunu yaparken de çoğunlukla aşk duygusu etrafında dolaşır. Âşık olurken vücudumuzda çok sayıda molekül, bileşik ve nihayetinde hormon devreye girer. Biraz dopamin, noradrenalin ve feniletilamin salgısı sizi havaya uçurabilir. Onu gördüğünüzde elleriniz titrer, kalbiniz hızla çarpar, stresli hâle gelirsiniz ve ne yaptığınızı bilemezsiniz. Bu durumu göz önünde bulunduran bazı insanlar âşık olmayı tamamen kimya çerçevesine sıkıştırırlar. Ancak vücudumuz bir bütündür ve her kimyasal bir amaca yönelik kullanılır ya da sentezlenir. Hidrojen-potasyum pompaları nasıl âşık olmamızdaki temel etken değilse, dopamin de bir kas-iskelet aktivitesi olan yürümekte temel etken değildir. Yani her kimyasal farklı bir görev için meydana gelir ve aşk duygusu da bunun çıkış noktasıdır.
Aşk duygusu psikolojik süreçler sonucu oluşur. Aşk gibi tüm duygularımız aslında beynimizin yolu kısaltmak için uyguladığı bir taktiktir. Beyin: Sırrı Anlaşılamayan Dünya adlı yazımızda değindiğimiz gibi; duygular analitik düşünce haricinde hemen edindiğimiz ve kalıcı hâle gelmiş tepkilerdir. Üremek için âşık oluruz, hayatta kalmak için korkarız, işimizi iyi yapmak için kaygı duyarız. Bu duyguların oluşumu vücutta değişiklikler yaratır. İşte hormon üretimi de bu psikolojik süreçte beynimizin vücuda gönderdiği sinyallerle mümkün hâle gelir. Bu nedenle aşk yalnızca kimyasal değil aslında biyolojik ve psikolojik bir sonuçtur.
İnsanlarda aşk duygusunun en şiddetli olduğu dönem ilk altı haftalık süreçtir. Sezen Aksu’nun Mia Pista Apo Fosforo şarkısına yazdığı sözlerdeki "Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk" durumu işte bu dönemde yaşanır. Elbette kişiden kişiye değiştiği bilinmek koşuluyla. İnsanların yoğun aşk yaşadığı bu dönem toplum yapısı, çevre, mevsim, yaş gibi birçok faktöre bağlıdır. Nisan ve mayıs aylarında gönül yaylarının gevşediğine dair atasözleri anlamsız değildir. Henüz çalışmalarla tam olarak doğrulanamasa da bahar aylarında dopamin, vazopresin ve serotonin seviyesinin yükseldiği, buna bağlı olarak da insanların daha fazla âşık olduğu belirtiliyor. Psikoloji penceresinden bakarsanız kış mevsiminin getirdiği kasvetten kurtulan ve kendisini sokağa atan insanlar daha fazla kişiyle muhatab olur, iletişim arttığı için aşk ihtimali de artar.
Âşık olmanın belki de en önemli göstergelerinden biri kıskanmaktır. Bu duygunun kişiden kişiye, bölgesel olarak değiştiği biliniyor. Örneğin bir igloya girip ziyaret ettiğiniz Eskimo’lar gece yatarken eşlerini sizin yanınıza gönderirler. Yahut kadın egemen bazı toplumlarda (anaerkil toplumlar) kadınların çok eşliliği görülür. Ortadoğu toplumlarında ise erkeğin çok eşliliği artık yaygın olarak bilinen bir gerçek. İslam’da erkeğin çok eşliliğindeki temel şart, evlenilen kadının eşine müsaade etmesinden geçer. Fakat diğer ayetlerde de birden fazla kadın arasında adaletli davranılamayacağı konusunda uyarı da yapılır. İsterse kadın nikah akdi esnasında eşine tek eşlilik şartı da koşabilir. Bu nedenle İslam’a göre çok eşlilik zor, yer yer de imkânsıza yakındır. Fakat bazı tarikatlarda rıza alınmasının şart olmadığına hatta eşinin haberi olmadan bir başka kadınla evlenilebileceğine dair safsatalar alıp başını yürümüş durumda. Hangi dinde, toplumda ya da yaklaşımda olursa olsun tek eşlilik genel kabul hâline gelmiş durumda. Ülkelerin önemli bir çoğunluğunda tek eşlilik yasayla güvence altına alınmıştır. Evlilik haricinde ilişki yaşayın, sevgili olun ya da nişanlanın; her ne olursa olsun partnerinizi kıskanmanız doğaldır. Fakat sürekli onu düşünüyor, ne yaptığına merak duyuyor, hareketlerini takip ediyorsanız kıskanç değil obsesifsinizdir.
Kıskançlık bahanesinin ardına sığınarak takıntıları yüzünden eşlerine saldıran hatta onları katledenlerin sayısı korkunç boyutlara ulaşmış durumda. Bunun belki de en tuhaf örneği Paraşüt Cinayeti (Parachute Murder) olarak da bilinen olaydır. Els Van Doren ismindeki kadın çok başarılı bir paraşütçüydü. O gün sırtına çantasını almış ve yüksekçe bir yerden kendisini bırakmıştı. Birinci paraşütü açmayı denemiş açılmayınca yedeği de çekmişti. Fakat her iki paraşüt de açılmayınca neredeyse 3.5 kilometre yükseklikten yere çakılmıştı. Polis ölümü şüpheli buldu ve araştırmalara başladı. Ellerinde çok önemli bir delil vardı. O da düşen kadının başlığında bulunan küçük kameraydı. Araştırmalar sonucunda paraşütü bozan kişinin bir başka kadın olduğu belirlendi. Van Doren’ın âşık olduğu kişiyle katil Els Babs Clottemans’ın âşık olduğu kişi aynıydı. Ölmeden önceki hafta sonu bir araya gelmişler hatta ilişki yaşamışlardı. Bunu hazmedemeyen katil diğer ikisinin haberi olmadan paraşütü kullanılmaz hâle getirmişti. Doktorluk yaptığı belirlenen Clottemans yargılama sonucunda 30 yıl hapse mahkûm edildi. Daha önceki intihar girişimi sebebiyle psikolojisi bozuk olduğu iddia edilse de mahkeme temyiz talebini reddetti.
Aşk döneminde kimi zaman intiharlar görülebilir. İlişki esnasında yaşanan anlaşmazlıklar, ihanet ya da ayrılmaya yönelik alınan kararlar bunda etkilidir. İntihar ile ilgili en ufak bir söz geçtiğinde mutlaka uzmanlardan destek alınması gerekir. Geçtiğimiz yıllarda sevgilisinin kendisine attığı mesajlara öfkelenen 17 yaşındaki bir kız 7. kattan atlayarak intihar etmiş ve oracıkta ölmüştü. Ne yazık ki bu intihara dair görüntüler hâlen haber sitelerinde durmaya devam ediyor. Evlilikte yaşanan intiharların ise önemli bir çoğunluğu eşi eve geri döndürmeye yöneliktir ve gerçekçi değildir. Başka biriyle ilişki yaşadığı düşünülen partneri korkutmak esas amaçtır. Kimi zaman başka biri olmasa bile takıntılar artabilir ve âşık olunan kişiyle ilgili kafada senaryolar yazılabilir. Bunun temelinde genellikle ya kıskançlık ya da kaybetme korkusu vardır. Bu sebeple evli çiftler sürekli birbirini kontrol etmeye çalışır. Dünya genelinde az bilinen bir kavram olan Privacy yani özel hayat işte tam olarak burada devreye girer. Çoğu insan özel hayatın partnerler arasında yaşanan ilişki olduğunu sanır. Fakat özel hayat bambaşka bir şeydir. İnsanlar evli dahi olsa bireysel işler yapabilir, özel ilgi alanları olabilir. Evlilik cüzdanınızda birlikte isminizin bulunduğu insanı kimi zaman serbest bırakmalı ve ona keyif aldığı işleri yapma özgürlüğü vermelisiniz. Evlilik içi sorunların temelinde genellikle partneri sürekli takip etmenin yarattığı olumsuzluklar yatar. Eğitim açısından yetersiz toplumlarda bu durumun daha fazla görüldüğünü de belirtmeden geçmeyelim.
İnsanlar âşık olurken pek çok faktöre farkında olmadan teslim olur. Örneğin gözyaşı döken bir kadın gördüğünde şefkatle yaklaşan erkekler ilişki düşüncesinden uzaklaşırlar. Çünkü gözyaşı kokusunun erkeklerde libidoyu azalttığına dair çalışmalar bulunuyor. Ağlamak, kimi zaman partneri etkilemek için kullanılan bir tekniktir. Eski toplumlarda gözyaşının biriktirildiği ve savaş meydanındaki askerlere gönderildiği konusunda da bilgiler mevcut. Ancak görüldüğü üzere ağlamak aşkı arttırmaz. Yalnızca şefkat duygusunu besler. Bu durumun uzun sürmeyeceği, sürekli ağlayan bir partnerin zamanla âşık olan kişiyi kendisinden uzaklaştıracağı anlaşılmalıdır.
Ağlamanın tersine gülmek ilişkiyi besleyen bir unsurdur. İlk intibanın oluşmasında gülmenin ya da kahkaha atmanın etkisi çok azdır. Ancak dışa dönük bir karakter imajı oluşmasında etkilidir. Aktif insanlar toplumun küçük bir kesimini oluşturduğu için ilgi duyulması doğaldır. Fakat ilişkinin başlaması ve sürdürülmesindeki temel etken değildir. Çoğunlukla mizah, erkeklerin kendisine ilgi duyulup duyulmadığını anlamak için kullandığı tekniklerden biridir. Bu nedenle size şakacı bir şekilde yaklaşan ve kendisini diğerlerinden ayrıştırmaya çalışan erkek size ilgi duyuyor olabilir. Ancak herkese böyle davranmadığı konusunda emin olmanız gerekir. Toplumda az bulunan bazı özelliklerin partner seçiminde etkili olduğu da ortaya konmuş durumda. Ülkemizde mavi gözlü ve sarışın insanların beğenilmesi, Kuzey Avrupa ülkelerinde kahverengi gözlülere ilgi duyulması, çingenelerde şişman kadın ile zayıf erkek ilişkisinin mükemmel kabul edilmesi işte hep bunlara bağlıdır. Giyilen kıyafetler ya da kullanılan parfümler de aşkın oluşmasında etkilidir. Örneğin kadınların bacak, göğüs ve kalçalarını ortaya çıkaran kıyafetler giymesi erkekleri etkiler. Kadınlardaki bacak güzelliğinin erkekleri cezbetmesinin sebebi, bacağın iç kısımlarının cinsel bölgeye yakın olmasıdır. Bu nedenle erkekler kalın ve uzun bacaklı kadınlara ilgi duyar. Erkeklerin kuvvetli görünmesi ama bunu sergilememesi de kadınları etkiler. Aşırı kas kütleli erkeklerin sevilmemesi ise tehdit duygusunun harekete geçmesinden dolayıdır.
Parfüm kullanımı Çin’de ortaya çıkan fakat yaygın kullanımı sebebiyle Avrupa toplumlarından bize kalan önemli bir sektörü oluşturdu. Erkeklere ve kadınlara özel parfümler zamanla arttı ve doğal kokuların haricinde yapay kokularla da sektör giderek büyüdü. İnsanlar kokulara aşırı duyarlıdır ve parfüm kokusu da aşk sürecinde önem kazanır. Hatta sırf kullandığınız parfüm sebebiyle partnerlerinizi etkilemeniz mümkün. Çabuk yorulan eşinizi daha aktif hale getirmenin yolu portakal kokulu parfüm kullanmaktan geçer. Keskin kokular da aşk duygusunun artmasına sebep olabilir. Nane esanslarının insanlarda enerjiyi arttırdığı bilinir. Bazı vücut sıvıları ve kokular aşkı negatif yönde etkileyebilir. Kokuların insanlar üzerindeki etkisi ise bir başka yazımızın konusu.
Mevsim henüz yaz ve aşk kokusu hâlen sürüyor. Yapmayacaklarınızı yaptıran, sizi kendinizden uzaklaştırıp başkasına yaklaştıran, hayata dair fikirlerinizi değiştiren ve belki de gelecekteki sizi siz yapan en önemli duygulardan birisi aşktır. Aşk, beyninizin farklı çalışmasını sağlar. Cesaret edemediğiniz bazı işlere imza atmanızda önemli etkenlerdendir. Hayatınız boyunca elinizi dokunamayacağınızı düşündüğünüz bir enstrümanı çaldıran, batı dillerinden birini hemencecik öğrenmenize sebep olan, yeri geldiğinde ailenizi bile karşınıza almanıza sebep olan, adeta bir cesaret fişeğidir. Ölmeden önce yapılması gereken bir şey varsa o da âşık olmaktır. Hayatınızdaki en doğru kişiyi en kısa zamanda bulmanız dilekleriyle