Seçimin sonuçlarını uzun uzadıya analize gerek yok. TamgaTürk defaatle Kılıçdaroğlu’nun yanlış aday olduğunu belirtti ve bu yüzden epey tahkir edildi. Aday somutlaştığında, İslamofaşizmden kurtulma önceliğimiz uyarınca sabrettik ve “günah”a girmedik. Seküler takvamız nedeniyle iktidarın işine yarayacak söylemlerden -muhalefet FETÖcü ve PKK sempatizanlarını aday göstermek gibi akıl almaz işlere bulaşıp kırmızı çizgilerin en koyusunu çiğnemedikçe- uzak durduk. Uyarılarımız, kaygılarımız bir reaksiyon almıyordu. Böyle bir ortamda arzu ettiğimiz güzel Türkiye’nin oluşabilmesi için hiç değilse İslamcı faşizmin gitmesi lazım dedik ve bütün şerhlerimizde haklı olduğumuzu görmekle de üzüldük.
Olan oldu, sonucu değiştiremeyiz. Bundan sonra ne yapmak gerektiği hususu daha önemli. Evvela canı sıkılan ve kendini yalnız hisseden muhalif dostlarıma seslenmek istiyorum: Kaybeden sen değilsin. Sen ahlaksızlık yapmadın. Sen para almadın. Sen yalan söylemedin. Bu ülke için geniş gönlün ve keskin aklınla tespit ettiğin bir vizyonun vardı, bu vizyonun gerçekleşmesi için kısıtlı görüşünle bulabildiğin en parlak yolu denedin. Kıymetli olan sensin, güzel olan sensin, ümit bağladığımız da sen. Evet, ümidi biz birbirimizden alıyoruz – ihale mi bekliyorduk ki mahvolalım? Atama mı bekliyorduk ki pes edelim? Yanlışı sen yapmadın, o yüzden yüzünü buruşturma. Başını eğme. Fakat olanca iyi niyetimiz ve doğru tutumumuza rağmen neden bu haldeyiz, onu konuşacağız.
Türkiye’de demokrasimiz o kadar kusurlu olmasına rağmen seçimlere katılım neden fazla? Öyle ya, seçimlerden beklentiler pek de demokratik değerlerle uyumlu değil. Seçilenler anti-demokratik eylemler yapınca bedel ödemeyi bırak, alkış alıyorlar. Ancak sandığa inanıyor gibiyiz, nedeni nedir ki? Zannediyorum Türkiye’nin bir kimlikler manzumesi olmasından ötürü. Sandık, bizim için bir tür feodal bienal gibi – Karolenjlerin iki yılda bir topladığı Placitum Generalis’ten farklı değil. Herkes kendi kimliğinin, mensubiyet duyduğu cemaatin bu düzlemde temsil edilmesini ve güçlü olmasını arzu ediyor. Ortak bir “kamusal alan” fikrimiz yok (belki de bu yüzden millet değiliz henüz), ortak bir arenamız var. Söz gelimi Aleviler mecliste laikliği savunan ve Alevi aday gösteren partinin var olmasını istiyorlar ki -haliyle- dayak yemesinler. Kürtler Kürt istiyor, İslamcılar alnı secde gören istiyorlar, milliyetçiler de bunları istemeyenler temsil edilsin istiyorlar. Böyle kimlikler potpurisine dönüşmüş bir ülkede siyaset kimliklerin tokuşturulmasıdır ve bu senaryoda her zaman en kalabalık olan kazanır: Türk-İslamcılık bu yüzden kazanıyor.
Kimlikler üzerinden yapılan siyaset (ki normal bir genç olmak dahi “Kadıköy gençliği” şeklinde bir kimliğe dönüştü. Eşcinselliği bile kimlik haline getiren post-modernizmin Türkiye yansımalarıdır bunlar) ikon ticaretini de beraberinde getiriyor. Kimsenin ne dediği önemli değil – neyi temsil ettiği önemli. İkonlar kapışıyor ve ideoloji anlamsızlaşıyor. Halbuki siyaset ideolojiktir. En basit haliyle “vergiler nereye harcansın” sorusunun uzun ve pratiği içeren cevabıdır. Bunun yerine ikon yarıştırıyor ve kapıştırıyoruz. Bu kısır döngüde uzun vadeli düşünebilen, “millet” olduğunun farkında olan, anlık hırslar yahut duygularla değil, ideolojik planlarla hareket edenlerin kakofoni içinde boğulacağı ve kaybedeceği aşikar. Bu yüzden kaybediyorsun.
İkon ticaretinin ve siyasetinin bir diğer sorunu da ikonun yenilince yenilgi hissi yaşaman. Siyaset bireysel alandan büsbütün çıkıp kimliklerin ve ikonların siyaseti olunca, sen o siyasetin içindeki bireysel yerini unutuyorsun. Mücadelen yalnız bir kimliği zafere taşımak için değildir. Mücadelen en başta güzel yaşamak, rahat yaşamak, saygın yaşamak içindir. Oy verdiğin parti yahut aday kazanmayınca kaybetmiş olmuyorsun. Yanılmış oluyorsun – yaşadığın sürece mücadele etmek zorundasın. Zira sen sensin, beğenilerin, kaygıların, hayallerin var olmaya devam ediyor. Kendinden vazgeçebilir misin? Bu mümkün değilse, mücadeleyi bırakman da mümkün değil.
Şimdi ortada bir manzara var: Türk-İslamcı, popülist ve idare-i maslahatçı zihniyet yeniden muzaffer oldu, kan kaybederek olsa da. Radikal ve reaksiyoner “milliyetçilik” Türkiye tarihinde ilk defa müstakil bir olgu olarak podyuma çıktı, uzun vadede çok zararlı olduğunu düşünüyor ve bu yüzden -sürekli tahkir edilmek ve iftiraya uğramak pahasına- bunu engellemeye çalışıyorum. Ancak kitleyi anlıyorum: Çözüm imkansızlaştıkça tatmine yöneliyorlar. Sorun şu ki, taktik düzlemde bu etkili bir silah olsa da, stratejik açıdan çıkmaz yoldur, üstelik bu süreçte kaybedilen onlarca cumhuriyet kazanımının yeniden inşası için doğru bir zemin değildir. İkon siyaseti yapan muhalefet ise büsbütün çuvalladı, mevcut aktörlerin hiçbirinin seni hak eden bir vizyon ve ahlak sahibi olmadığını gösterdi. Bugününün hiç değilse cüzünü, geleceğininse tümünü temsile soyunduğumuz milliyetçilikse hem en büyük aktör olduğunu ispatladı, hem de etkisiz eleman olduğunu. Zira bir tarafta İslamcı iktidarın payandası, bir tarafta ahlaksız sol siyaset simsarlarının payandası, bir taraftaysa büsbütün boş verip salt meydan okumanın ve onurlu yenilgilerin cazibesine kapılanların teşkil ettiği cemaatin mayası. Burada milliyetçiliğin bir aktör değil, yalnız fenomen olduğunu görüyoruz – aktör olması mevcut yöntemlerle mümkün olmayacak.
Bu kısır döngüden biz nasıl kurtulacağız? Biz, seküler milliyetçiler? Cevap aslında hatada ısrarımızda gizli. Şimdiye dek sosyolojisi değişen milliyetçiliğin ideolojisinin de değişeceğini umduk, kendi değişimlerimizi gözlemledikçe cesaret aldık. Ancak mevcut milliyetçiliğin ideolojisi zayıfsa da, kurumları ve uzantıları güçlü. Sosyolojik dönüşüm kendisini ideolojide hala manifesto edemiyor zira itaat edene vaat edilen -hala etkili ve geniş- bir konfor alanı var. Düşman kuşatmasından kurtuluş için çağrı mümkündür ve milliyetçiliği bir huruç harekatına muktedirdir, fakat kendisiyle çevrelenmiş milliyetçileri en azından bugün için huruca ikna etmek imkansız. Bunu ancak başka bir zeminde, başka bir ölçekte rüştümüzü ispatladığımızda başarabileceğiz.
O zemin, sekülerleri milliyetçileştirmek zeminidir. Zira AKP’nin muhafazakarlığı büsbütün köktendincileştirerek kurduğu vesayetin benzerini CHP, şehirli Türkler üzerinde kurdu. Asla solcu olmayacak insanlar, yalnız yaşam tarzı kaygıları nedeniyle CHP’ye oy veriyorlar. CHP tarafından sömürülüyor ve güdülüyorlar. Üstelik bu insanlar eğitimli, sosyo-ekonomik açıdan üst tabakalara mensup, beşeri sermayesi derin ve katmanlı bir kesimi teşkil ediyor. Sahip olmadıkları şey sosyal sermaye. Onu da biz yaratabiliriz. Bir diğer avantajımız da, milliyetçi duruşumuz ve temsilimizin bir başka ikon işlevi görüp, bu insanların toplumun geri kalanıyla köprüler kurabilmesini sağlayacak olması. Hem taşradaki sekülerler için bir koruma kalkanı, hem “okumuş çocuklar”ın “cahil yığınlar”ı dönüştürebilmesi için yegane araç. Türkiye’nin sorunu bu toplumsal dönüşümü sağlayamaması ve dönüşüme direnen yığınların dincilik yahut etnikçilik gibi zehirli görüşler için mevzilere dönüşmesidir. Bunu sağlamaya namzet olmak, hem muhalefet üzerindeki kerameti kendinden menkul akademi, medya ve siyaset simsarlarının vesayetini kıracak, hem de muhalif duruşun hakikatinin yığınlara daha ikna edici şekilde ulaşmasını sağlayacaktır.
Seçim sonrasına ertelediğimiz STK’laşma projemizi bu minval üzerine oturtmaya karar verdim. “Beraberiz” diyen herkesi, şimdilik TamgaTürk bünyesinde istişarelere katılmaya davet ediyorum. Bırakın simsarlar millet ve memleket harici gündemlerinin kavgasını versinler – ben söylediği ile niyeti hiçbir münafıklık içermeden paralel olacak binlerce aktivist bulabileceğimize inanıyorum. Bu insanları bir araya getirdiğimizde hem çözüm, hem tatmin mümkün olacaktır.
Bahadırhan Dinçaslan
Harika bir yazı. İyi parti seçim sonrası derhal bir deklarasyon yayınlamalı ve siyasi kimliğini net olarak ortaya koymalı. "merkez" bir parti mi olacak, merkez sağ mı olacak? Ben aslında Türkiye'de uzun zamandır görmediğim bir şey görüyorum. Muhazakarlar ile sorunu olmayan aynı zamanda Atatürk değerlerini de benimseyen seçmenin toplanma yeri iyi parti oldu. Örneğin iyi parti Rize İl başkanı tesettürlü bir kişi. Partilere bakıyorum bir çok tesettürlü ablamız var. Ancak bu chp de böyle değil mesela. Toplumdaki akp ve chp arasına sıkışmış alternatifsizlik içinde iyiparti resmen üçüncü yol oldu. İttifak içerisinde yer almayıp üçüncü yol aday çıkarmış olsaydı şuanda iyi parti oyları ydi büyük ihtimalle.
Sizi Cüneyt Özdemir programında tanıdım, dünya görüşünüzden çok uzağım, ama söyledikleriniz dikkatimi çekti. Bir iki saate yakın Twitter sayfanıza, yazılarınıza baktım. Kendine fazlaca güvenen, seküler olduğunu iddia eden, ara sıra İngilizce bildiğini gösteren, şovenizm kokan bir dile sahip bir kimse… Üzüldüğüm şu, AKP’ye karşıt olduğunu söyleyen, seküler başlıklı kitap yazan insan da hala bu ülkenin geri kalmış sağcı kafasından kurtulamamış. Umarım sizi fazla kişi takip etmez ve kıyıda köşede kalırsınız. Çünkü Cumhuriyet Halk Partililer bu ülkenin çağdaş yüzüdür. O insanları da kendinize benzetirseniz köprüden önceki son çıkış olan Kemalist Aydınlanma eski bir ülkücünün çağdışı dünyasına terkedilir… Bizim için sorun yok, alırım ceketimi, Lüksemburg’da güzel bir şirkette çalışacak bir kualifikasyonum var. Olan gerici milliyetçi dinci muhafazakar sağcı ırkçı sizlere olur, zerre de üzülmem…
İlker Canikligil, sen misin, doğruyu söyle :)))
Kılıçdaroğlu dalkavukları, Oktroller, Ülkemizin en çağdaş ve eğitimli insanlarını onlarca yıl sömürdünüz ve istismar ettiniz. Artık Bahadırhan abim var, sizi, KK’yı ve Oktroller’i, bütün Boomerları emekli edecek. Uyduruk trolleriniz var, Eren Erdem ve Kemal Özkiraz seviyesinde insanlar ile iş görüyorsunuz. Bu artık değişmeli. Bahadırhan abimden size gelsin: Ey! Ey! Hadi bakalım Piro, Piro seni biz ne yapalım? Bahadırhan Abimiz geri geldi Oktrolleri pistten alalım, alalım
Merhaba Bahadırhan, Cüneyt Özdemir'in programında seni tanıdım. Twitter sayfanda tanık olduğum görüşlerin karşısında hayret içindeyim. Sayın Kemal Bey'in ilk turdaki seçim mağlubiyetine şaşırıyordum, sebebini bulmuş oldum, sizin ve sizin gibi düşünenlerin omuzlarında. Laik, seküler ve çağdaş vizyonu, sosyal adaleti ve halkların kardeşliğini anlamakta zorluk çekiyorsunuz gözlemlediğim kadarıyla. Bir uyarıda bulunmalıyım: Eğer ikinci turda sayın Kemal Bey yine kaybederse, bu durumun sorumlusu Kemal Bey'in sevgi dolu, alçakgönüllü, ortak akıl ve istişare merkezli büyük vizyonunu anlamayan, dar etnik milliyetçi koridorlarda milyonlarca Kürdü korkutan sizler olacaksınız. Demokratik ve özgür bir toplum hedeflerken, sizin bu dar bakış açınız bizi zaman kaybettiriyor. Biraz empati ve hoşgörü göstermeyi deneyin? En azından Türkiye'nin geleceği adına!
Midem bulandı sizin son derece yüzeysel, üstenci ve birkaç kelimeyi tekrar tekrar kullanıp hiçbir şey söylemeyen yorumunuzdan. Sanki bir ortaokul çocuğuna "oğlum içinde çağdaş, laik, Kemal Bey, aydın, halkların kardeşliği, ırkçılık/etnik milliyetçilik kötü, ortak akıl kelimeleri olan bir kompozisyon yaz" denilmiş gibi. Hangi "ortak akıl" bir de? KK adaylığını dayatan sizsiniz, ortak akıl diye uyduruyorsunuz. Vermeyeceğim kardeşim KK'ya oy moy, işine gelmeyen yerde linç ediyorsunuz, şuan bile Milliyetçiler KK'ya oy vermedi, o yuzden kaybettik diye saçma sapan şeyler yazıyorsunuz. Siz elinizde tuttuğunuz o insan sermayesini boşa harcıyorsunuz. Ama Bahadırhan abim o kesimi milliyetçileştirecek...
Özgür isminizi mi, Deniz isminizi mi kullanıyorsunuz, bilmiyorum. Ancak bu yorumunuzu bir cevap yazmak istedim: Direkt söyleyeyim, yorumunuz çok saçma ve seçim sonuçlarını ideolojik sol liberal bağnazlık sebebi ile okuyamadığınızı gördüm. Demirtaş hakkında değil Livaneli'ye, Shakespeare'e bile atıf yapsanız kullanılan "büyük edebiyatçı" lafı da tamamen ideolojik ve irrasyonel. Ama şuna sevindim. Bu Bahadırhan abimden yararlandığım bir fikirdir: Kazara Kılıçdaroğlu kazansa idi İyip fazla ağırlığı olmayacağı için saçma bir SJW tipi iktidarla karşı karşıya kalabilirdik, bu ise çok daha güçlü bir AKP geri dönüşüne yol açabilirdi. Onca senelik muhalif enerjinin bir beceriksiz siyasetçi yüzünden heba edilmesi yani... KK'ya ve diğer Boomer siyasetçilerin çekilmesi ile biz Türk milliyetçilerinin kalan meydanda siyasetin nasıl yapılacağını, hem ahlaklı hem de başarılı nasıl olunacağını size öğreteceğiz. Size kaybettirmiyoruz, KK aday olduğu gün zaten kaybettiniz, sorumlu sadece sizsiniz.
Arkadaşlar, biraz akıllı olalım. Yorumlarınız gerçeklikten kopuk. Bu ülkede Kürt sorunu değil, Türk sorunu var asıl. Bu ülkenin en çağdaş insanları, aydınlık yüzü olan laik ve seküler Kürt, Zaza... seçmenimiz, onar sayesinde ülkede nefes almaya devam edebiliyoruz. O yüzden artık bu milliyetçilik, ırkçılık gibi safsatası terk edelim. Kazanmaya odaklanalım. Selahattin Demirtaş'ı büyük bir edebiyatçı olarak niteliyor Zülfü Livaneli aydınımız, o boşuna konuşmaz. Ne bu Demirtaş ve HDP düşmanlığınız. Lütfen artık bu çağdışı ayrışmaları bırakalım, uyanalım. Kadınlara karşı ayrımcılık, hayvan hakları, sosyal adalet savaşımız, Queer mücadelesi, Hayvan haklarında geri kalmışlığımızı düzeltme, Greta gibi aydın gençler gibi İklim sorunu hakkında duyarlılık oluşturmak... Dünya ile bu konularda senkronize olalım. AKP'yi ancak bu şekilde toplumu milliyetsiz, sınıfsız hale getirerek kazanabiliriz. Bir gericiliğe karşı başka bir gericilikle karşılık veriyorsunuz. Ve bize kaybettiriyorsunuz, lütfen!!!
Hem beceriksiz hem de liberal sol ideoloji saplantılısınız. Sizden kurtulmadan AKP'den ve AKP zihniyetinden asla kurtulamayacağız. Önce KK'yı, sonra da AKP ve Erdoğan'ı göndereceğiz. Türk milliyetçilerinin Atsız Ata'sının şu sözünü kulaklarınıza küpe olsun: "Milliyetçilik; Bolivya dağlarında öldürülen Arjantinli maceracı serseri Che Guevara için zırlayıp da, sıra Kazak kahramanı Osman Batur'a gelince susmak hiç değildir..."
Bu SJW fikirlerinizi ve sol liberal saçmalıklarınızı size yedireceğiz. Bu milleti tanımıyorsunuz, Batı’da bile tarihi geçmiş, dalga geçilen fikirleri buraya yarım yamalak bilginizle ithal etmeye çalışıyorsunuz. Jordan Peterson’ı takip edin, size tavsiyem. Ama siz iflah olmazsınız… KK ile beraber sizi de tarihin çöplüğüne göndereceğiz…
Ayy abi, yazını yeni okudum. Zekana sağlık. Yalnız daha yaratıcı şeyler bekliyorum senden, mesela 28 Mayıs'ta sadece Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vermemek değil, tam o gün ve vakitte bir etkinlik yapıp keyif yapmak, kendi dalgamıza bakma vibeı verip Oktroll çatlatmak. Bize ihtiyaçları olduğunda kuzu gibiler, en ufak şeyde tutmayın küçük enişteyi, kükrüyorlar. Bu sefer de biz patron olalım, görsünler el mi yaman, bey mi?
İdeolojisizleştirilen siyasetin gayesinden uzaklaşmasıyla, toplumun ikonlar/kimlikler etrafında yarışır hale gelmesi aslında birileri tarafından körüklenen de bir şey. Çünkü bu şekilde sizin de belirttiğiniz vergi gelirlerinin kullanımı vb. konular tartışılamıyor. Siyaset kimlikler üzerinden bir kamu erkini ele geçirme yarışına dönüşüyor. Şu anda merkezi devlet gücü Cumhur ittifakı tarafından temellük edilirken, rantı yüksek pek çok belediyede ise CHP öne çıkıyor. Bu yapıda, toplumun bağımsız bir varlık göstermek, sivilleşmek gibi çabaları, kendine üzerinden yükselebileceği kamudan bağımsız bir ekonomik taban bulamıyor. Öte yandan, toplumda özel mülkiyete hürmetin olmayışı sonucu hukuk devleti gelişemiyor. Hukuk gelişemedikçe özel mülkiyet nosyonu iyice zayıflayıp, girişim hürriyeti kağıt üzerinden kalıyor. Adeta birbirini negatif şekilde besleyen bir döngü. Bunun üzerine, yüksek enflasyon süreçleri kanımca arızi bir durum olmaktan çok bir norm bizde. Zira, toplumun finansal tabanını zayıflatıp, başını kaldırmasını engellemiş oluyorsunuz bu şekilde. Erk sahiplerinin işine geliyor. Klasik Osmanlı’da bu müsadere ve narh ile yapılırdı. Bu şekilde bir girişimci sınıfın oluşması engellenmişti. Sonuçta geriye ciddi bir sermaye birikimi elde etmenin yolu olarak, toplumun açıkgözleri tarafından kamu kaynaklarının yağmalanması ve bir takım illegal iştigal sahaları kalıyor. Beşli çete, 418 milyar dolar ve uyuşturucu baronları etrafındaki tartışmalar bu zaviyeden okunmalı. Ha sonuçta yağmalanan bu kaynaklar ülke içinde kalıp bir şekilde yatırıma, katma değerli üretime dönüşse amenna, ama o da sistematik olarak yurtdışına çıkarılıyor. Şimdilerde Rusya, İran ve diğer Türk soylu ülkelerde olduğu gibi. Bir tarafta sermaye göçü, bir tarafta beyin göçü. Ülkenin kanı kuruyor adeta. Bununla bağlantılı olarak da onulmaz ve içi boş bir Batı nefreti ve onu besleyen komplocu düşünce hakim oluyor. Sorunun kaynağını kendi dışımızda arıyoruz çünkü. Depremi Amerikalılar yaptı, ya da Haarp teknolojisi saçmalıkları gibi. Üretemeyen, aşağılık kompleksi ve hasetle kıvranan bir toplumun avuntusu. Rusya ve Çin hayranlığı buralardan besleniyor. Aslında bu ülkeleri hiçbir surette tanımıyorlar. Ama yine de seviyorlar, Batı’ya kafa tutuyorlar diye. Yani hubbu Ali’den değil, buğzu Muaviyeden.
Bahadırhan Bey, Yazdıklarınıza katılıyorum. Daha önce yazdığınız tweetlere de bakarak bir hususu merak ediyorum: Sinan Oğan'ı bu tasvir ettiğiniz seküler milliyetçilik anlayışının sanırım dışında görüyorsunuz. Bunun sebebi tam olarak nedir? Zira, dışarıdan baktığımda Oğan'ın söylemlerini sizin söylemlerinizle örtüşüyor olarak görüyorum. (Not: Bunu Oğan'ın çevresindekilerin kim olduğunu bilmeyen sıradan bir seçmen olarak soruyorum.)
Aynen abi, çok güzel ümit vermişsin ve özetlemişsin. Biz kaybetmedik, çünkü senin son videonda dediğin gibi “muhalifler içinde biraz da biz yiyelim diyen çok kişi var, falan yerlerdeki huzur haklarından faydalanalım diyen”… Abi, ben de kendimi kaybetmiş hissetmiyorum, KK’ya oy vermedim. Ama bunun için değil, senin dediğin gibi hiçbir menfaat ve çıkarım yoktu zaten. Kandil, PKK, HDP üçgeni midemi bulandırdı. İYİP’e oy vermekten de son anda vazgeçtim, senin yayındaki yorumlarını duyunca. Oğan hakkındaki görüşlerine kısmen katılıyorum abi, ama boş vereceğime ona vereyim, dedim. İkinci turda evden sonuçları izleyeceğim, ama öncesinde herkese KK’nın dayatmasını anlattım zaten. Bir sonraki seçimde yakınlarımın gözü kulağı bende olacak bu dirayetli tutumum sebebiyle diye inanıyorum… Adam olmadan bir dava güdemeyiz… Kimsenin ırgatı değiliz…
Bahadırhan abi, teşekkür ederim yazı için. Ben sana başka bir konuda soru soracağım, bize yol gösterir misin, bence seçim kadar önemli: Abi sen ara sıra yenge ile şaka yollu atışmalarınızdan bahsediyorsun. Burada espiri mi yapıyorsun, yoksa gerçeklik payı var mı? Çünkü biz gençler evlenmek ve aile kurmak istiyoruz. Ama belki memurluğa tav olmuş ve konfor alanından çıkmaktan korkmamızdan ötürü olsa gerek, belki her şeyin sorunsuz olmasını istememizden olsa gerek, evlenince yaşanılan sorunlardan, “ya ihtilaflar olsa ve o sırada çocuk olursa ne olacak” korkusundan, evlenme, çoluk çocuk sahibi olmaktan korkuyoruz. Erkekler daha feminen, kadınlar daha maskülen bir zamandayız. Siz Twitter’da ablamızla tartıştığınızı yazarken gerçek mi, espiri mi yapıyorsunuz? Gergin olmaz mı insan, çocuğunuz da var? Biz tamamen sorunsuz bir hayat düşünüp ciddi sorumluluklar gerektiren şeylerden çekiniyoruz. Belki biz atalarımız gibi Adam gibi Erkek değiliz, bilmiyorum. Ama senden yardım isterim, video,yazı…
1 diyorum
Bahadırhan abi, teşekkür ederim yazı için. Ben sana başka bir konuda soru soracağım, bize yol gösterir misin, bence seçim kadar önemli: Abi sen ara sıra yenge ile şaka yollu atışmalarınızdan bahsediyorsun. Burada espiri mi yapıyorsun, yoksa gerçeklik payı var mı? Çünkü biz gençler evlenmek ve aile kurmak istiyoruz. Ama belki memurluğa tav olmuş ve konfor alanından çıkmaktan korkmamızdan ötürü olsa gerek, belki her şeyin sorunsuz olmasını istememizden olsa gerek, evlenince yaşanılan sorunlardan, “ya ihtilaflar olsa ve o sırada çocuk olursa ne olacak” korkusundan, evlenme, çoluk çocuk sahibi olmaktan korkuyoruz. Erkekler daha feminen, kadınlar daha maskülen bir zamandayız. Siz Twitter’da ablamızla tanıştığınızı yazarken gerçek mi, espiri mi yapıyorsunuz? Gergin olmaz mı insan, çocuğunuz da var? Biz tamamen sorunsuz bir hayat düşünüp ciddi sorumluluklar gerektiren şeylerden çekiniyoruz. Belki biz atalarımız gibi Adam gibi Erkek değiliz, bilmiyorum. Ama senden yardım isterim, video,yazı…
Üstadım, biz senden razıyız şu süreç boyunca. KK kazanamaz, ben desteklemeyeceğim, dedin. Haklı çıktın. Parlamento önemli, diye bağırdın. Haklı çıktın. Mansur abi iyi hatip değil, iyi belediyeci değil, Tayyip'ten kurtulmak için şuan konuşmuyoruz, dedin. Haklı çıktın. Ben KK'ya oy vermedim. Versem pişman olurdum, hem oy verip hem de küfür yesem. AKP zaten hasmım. Üstadım, meşhur bir Oktrollden iki yorum: "...Siz Kürt düşmanısınız. Ne eksik ne fazla."(https://twitter.com/DenizGenlik/status/1658078015174193152?cxt=HHwWgMC9hfDK1oIuAAAA). "Lamı, cimi yok. Bu arada “Alevi’yi seçmezler” lafı doğruymuş. Yanılmışım, özür dilerim."(https://twitter.com/DenizGenlik/status/1658071719326932995?cxt=HHwWhoDTqbTc04IuAAAA) Daron Acemoğlu gibi bir akademisyen bile milliyetçilik ve Alevilik üzerinden yanlış analizler yapabiliyor(bkz. 1 ve 2 nolu tweet: https://twitter.com/DAcemogluMIT/status/1658094948649148416?cxt=HHwWgIDRocSk3oIuAAAA) Biri de çıkıp Oğan da Caferi idi,milliyetçiler ona oy verdi, demiyor
Bahadırhan abi, iyi ki varsın, umut ve moral kaynağımızın. İçimiz kasvetli, gönlümüz dar, ümitlerimiz az, ama senin yaktığın meşale gibi yazılar var… Herhalde şu ülkeye en büyük hizmet, kendisini en ileri konumda görüp eğitim, analiz noktasında gayet zayıf olan CHP sultasını yıkmak olacaktır. Eren Erdem, Kemal Özkiraz, Kemal Kılıçdaroğlu… Bu insanların partisine oy veren nice eğitimli insan var. Bu üç kişiden ve nicelerinden hiçbirini kendi şirketlerinde önemli bir pozisyonda istihdam etmezler. Dediğin çok doğru, Oktroll ve CHP sultası bitirilmeli ülkemizin çağdaş insanları üstündeki, onlar dönüştürülmeli. Ben Sinan Oğan’a oy verdim, sevdiğim veya beğendiğim için değil abi, eleştirilerini de biliyorum. Ama KK’nın kaybedeceğini tahmin ediyordum ve etrafıma “bakın ben demiştim” diyebilmek ve seçimden sonra “ya haklıymışsın” dedirtmek için yaptım. İkinci turda da sandığa gitmeyeceğim. Ama birçok Boomer siyasetçiden kurtulmuş olacağız ve artık bizim zamanımız gelmiş olacak…
Abi, söylenecek söz çok da, eğer muhatap alıcı değilse, aktif dinlemiyorsan ne yapacağız? Fatih Yaşlı isimli Solcu şimdiden seçim kaybedilmesinin sorumluluğunu bize kilitlemiş. Nefret ediyorum bu adamlardan hem beceriksizler hem de kötü kalpliler...
İnanamayacaksınız ama umutluyum. Dün geceden beri, çözümlerimizin değil, sorularımızın aynılaştığı, karşıtlıklarımızın değil çelişkilerimizin ortaklaştığı bir çok değerli insanla görüştüm. Türk Milliyetçilerinin teslimiyetçi, biatcı değil, beyin konforunu, rahatlığını, tembelliğini terk edip arayışlara yöneldiğini görüyorum. Ortak hikayelerimizin birleştirilmesini, büyütülmesini arzuladıklarını görüyorum. Pratik siyasetteki travmalarımızın, sağlıklı bir dönüşüme, yükselişe geçeceğini düşünüyorum. Mantıklı, rasyonel, sakin durum tespiti yapmamız, etkin bir iletişim sağlamamız halinde bunun çok sağlıklı kurumsal birlikteliklere dönüşeceğini umut ediyorum.
Bu saatten sonra yapılması gereken tek iş güçlü bir milliyetçi parti etrafında birleşmektir. Bu İyi Parti olur vs. olur önemli değil. Sol liberalizmin muhalefet üzerindeki baskısını azaltmak için ise ciddi bir medya ayağı da şart.
Abiciğim, yazı için sağolasin. Evet, öfkeliyiz, ama haklı çıktığımız da tescillendi. Siz defalarca kere şunları söylediniz: -HDP PKK, Kürtçü desteği 1 getirirse 3 götürür salt pragmatik perspektiften bakılsa. -KK değil, bizik gibi Milliyetçi olan Mansur abi de değil, Ekrem bey doğru adaydır. Ama KK, Ekrem'in de kredisini bitirdi. Annelerin "evlerden ırak olsun" dediği zararlı evlat gibi. -Siz defalarca "Parlamento Seçimleri De Çok Önemli" dediniz. CHP, İyip ulufe gibi vekillik dağıttı. Şuan Cumhur İttifakı zaten mecliste hakim güç oldu. CHP oyunu artiramadigi gibi var olanın önemli kısmı eski AKPli. -Sezgin T. gibi bir adam Cumhuriyetimizin kurucusu partisi olduğu iddiasındaki bir partide kilit görevde. Kusura bakmayın, Milliyetçileri yok sayıp hareket ettikten sonra seçimde aldığınız sonuca bakıp milleti aşağılamayın. Taktik için bile olsa niye HDP, PKK ve Öcalan destekçisi konuşmalarına ara vermedi? Ben KK'ya oy vermedim, 2. turda da vermeyeceğim. Çünkü sorumluluk sadece KK'nındır.
abi düşüncelerimizi çok güzel dile getirmişsin, yalnız olmadığımızı hissetmek bana güç veriyor. dediğin gibi ne islamcılara, ne de kendi çıkarları için kimseyi dinlemeyen solculara payanda olmamalıyız; bunun çözümü de aktif örgütlenmekten, teşkilatlanmaktan geçiyor. gerekirse bu işi sıfırdan, en baştan, temeli kazarak yapmalıyız. belki zaferi biz göremeyiz ama en azından çocuklarımız, torunlarımız bu şerefe nail olurlar. tek isteğim hangi ırktan, hangi inançtan olursa olsun bu ülkenin her bir ferdinin gururla, başı dik gezmesidir. bizim milliyetçilik görüşümüz budur, bundan asla vazgeçmeyeceğiz. bir gencin gözünden, memleketi kötüye gidiyor diye damlayan bir damla yaştan daha kıymetli değiller. kurulacak yapının harcını bu gözyaşlarıyla yoğuracağız ama bu hissi paylaşan hiçbir gencin yalnız hissetmemesini sağlayacağız. bu bizim mustafa kemal'e, bu memlekete, torunlarmıza borcumuzdur.