Bütün dünyada LGBT yatırımı var: Festivaller, filmler, diziler, sosyal medya kampanyaları… Dört yanımız LGBT “davası”nın propagandasıyla çevrilmiş durumda. Şahsen hem yazılarımda hem TamgaTürk TV’de eşcinsellere dair görüşlerimi sıralamıştım: Bu insanların evlenebilmeleri lazım, zira evlilik yasal güvencedir, bizim iğrenç bulduğumuz tercihleri var diye evliliklerini engelleyerek yasal ve finansal güvenceden (miras, sigorta vs. gibi) mahrum bırakmak, çirkin bir erkekle evlenen kadına böyle muamele yapmamız gibidir, saçmadır. Benim bakışım hukuk ve adalet zaviyesinden; bu tür meselelerde bakış böyle olmalıdır zira.
Ancak öyle olmuyor tabii: Eşcinsellere saçma saiklerle “saldıran”lar kadar, buna en az aynı derecede saçma argümanlarla cevap veren bir örgütlü LGBT ile karşı karşıyayız: Bir din gibi inşa ettikleri saçma cinsiyet teorileri ve bunun Marksistlere bile rahmet okutacak denli saçma analizleriyle hem fikren, hem fiilen bir “dava”nın mücadelesini veriyorlar. Post-modernizm tam olarak budur: Bir meseleyi rasyonel zeminde, sağlıklı biçimde tartışıp makul bir uzlaşmaya ulaşmamızı engeller. Kavramların içini boşaltır, dönüştürür, karıştırır ve büyük demagog peygamberlerin asla rasyonel olmayan çıkarımlarının dayatılacağı ve aklın bastırılacağı bir zemin yaratır. Dolayısıyla, yazının başında söylemek ihtiyacı hissediyorum: Ben “eşcinsel karşıtı” değilim zira dünyayı “eşcinseller ve diğerleri” olarak anlamıyorum, ancak şu an vitrinde olan LGBT furyasını saçma ve tehlikeli buluyorum.
Girişteki meseleye geri dönelim, bu iş aklıma takılıyor: Neden bu kadar yatırım var? Bu “LGBT propagandası” için ayrılan parayı hesaplama şansım yok, ancak yığınla film, dizi, kampanya ortada olduğuna göre milyarca dolara tekabül ediyordur diyebiliriz. “Eşcinsellik propagandası”nı da tarif etmek lazım: Bir insana propaganda yaparak onu eşcinsel yapamazsınız. Ancak inşa ettiğiniz cinsiyet teorisini dayatarak cinsiyet rollerini ve aileyi zayıflatabilirsiniz. İşte, propagandadan kastım budur, propagandanın hedefi aile ve cinsiyettir. Şu halde hedefi tespit ettiğimize göre “neden?” sorusuna cevap aramak daha kolay.
Öyle ya, “LGBT dostu politika” yapan ve çalışanlarına eğitim veren kurumların çoğu, başka haberlerde “vay şerefsizin evlatları” diye andığımız işlere imza atan kurumlar. (Fortune 500 listesinin %91’i) Bu şirketler çocuk işçi çalıştırabiliyorlar, vergi kaçırabiliyorlar, Türkiye gibi geri kalmış ülkelerde siyasilere rüşvet verebiliyor, ayrıcalıklı anlaşmalar bağlayabiliyorlar. Yani hiç de öyle iyilik meleği değiller. Ancak eşcinsellik söz konusu olduğunda iyilik timsali kesiliyorlar. Üstelik eşcinsel nüfusu hiç de öyle kalabalık değil, yani milyarlarca doları küçücük bir nüfus için harcamak saçma. Bahsettiğim örgütlü LGBT propagandası eşcinsel ekonomisini milyarlarca dolarla ölçüyor, ancak nüfus oranlarına bakılınca, ki en iyimser-kasıtlı tahmin ABD’de %3.5 düzeyinde, bu denli büyük bir ekonominin bu kadar küçük bir nüfusta ortaya çıkması imkansızdır. Bu şirketlerin kâr beklentisi olmadan, üstelik dini bir zeminde kalabalık bir karşıtlığın tepkisini de göze alarak bu yatırımı iyi niyetle yaptığına mı inanlım?
Hayır tabii ki. Zannediyorum bunun cevabı "DINK", yani "dual income no kids" – ikili gelirli çocuksuz aileler. Bu DINK türü "aile"ler sair sebepten çocuksuzdur ve bu yüzden harcanabilir geliri en yüksek ailelerdir: iki eş de çalışır, para kazanır, ancak çocuk yoktur. Harcama ve yaşam tarzı alışkanlıkları özetle şöyledir: Küçük ancak lüks evlerde otururlar, ev sahibi olmaktansa kiracı olmayı tercih ederler (coğrafyaya göre tabii), lüks ürünlere ve sosyoekonomik sınıflarının üzerinde kalan segmentteki markalara daha fazla para harcarlar, yatırım araçları reklamları tarafından ikna edilmeye yatkındırlar ve çok fazla seyahat ederler.
Şimdi düşünelim: eşcinsellerin hukuki haklarının çok ötesinde bir vaziyet var; erkekten dönme kadınlar kadın sporlarında yarışmacı oluyorlar, yeni cinsiyet teorileri normatif cins ve cinsiyetleri parçalamaya kalkıyor, işin "dezavantajlı grubun dezavantajını giderme" işlevi çoktan rafa kalktı, bir tür yaşam tarzı dayatılıyor. Henüz çocuk yaşlardan itibaren cinsiyet rolleri ve kimliğinin yanlış gelişmesi - zedelenmesi - kafa karışıklığı oluşması hedefleniyor. Bu insanların doğrudan eşcinsel olmalarına gerek yok, ancak geleneksel cinsiyetlerin ve ilişki biçimlerinin dışına çıkmalarını sağlamak kafi.
Bu gerçekleşince, eşcinsel evliliğe izin verilen yasalar sayesinde, DİNK segmenti önümüzdeki on yıllarda kat kat artacak. Bu da daha fazla lüks tüketim, daha fazla finansal araç kullanımı ve daha az gayrımenkul yatırımı anlamına gelecek. Hem büyük şehirlerin evrensel sorunu olan gayrımenkul talebi rahatlayacak hem de daha karlı ve elverişli diğer finans-ekonomi alanları gelişecek.
Ortada bu kadar geniş ve çok yönlü bir kampanyayı örgütleyecek finansman varsa, bu ancak ciddi ve uzun vadeli bir kâr beklentisiyle açıklanabilir. Bu kâr da herhalde toplumun dönüşeceği “şey” sonrasındaki ekonomik alışkanlıkların getireceği kârdır. Ailesiz ve kafası karışık nesiller “bağsızlık ve anlamsızlık”la daha fazla harcama yaparak, daha fazla “trend”lere kapılarak başa çıkacaklar. DINK segmentine ürün ve hizmet satan, asıl müşterileri bu segmentte olan firmaların LGBT kampanyalarına desteğini inceleyip karşılaştırma yapmak lazım bu iddianın sınanması için. Benim buna pek zamanım yok, ama olur da biri yaparsa doğru bir tespit mi, değil mi, anlamış oluruz.
M. Bahadırhan Dinçaslan