CHP Belediyesi’nin kararıyla Maltepe’de Atsız parkı açılması tartışma yarattı. Türkçüler bu durumdan elbette memnun, fakat hem CHP’den, hem diğer sol kesimlerden epey tepki geldi. Bu tepkilerin haklılığı, haksızlığı meselesine girmeyeceğim, fakat bir şeye dikkat çekeceğim: İkon siyaseti. Bu, parkın açılmasına bir eleştiri yazısı değil, açanlara da; fakat bu olayın hatırlattığı bir meseleye dikkat çekiş.
Siyasi parti liderlerinin sosyal medya hesaplarına bir bakın. Anmalar manzumesine dönüşmüş. Birisi vefat ediyor, rahmetle anılıyor, birinin vefat yıldönümü, rahmet ve hürmet bir arada… Anılan isimlerin hepsi farklı zihniyetleri, cepheleri temsil ediyor; ama olsun, hepsini analım.
Zira Türkiye’de siyaset bitmiştir. Siyasi pozisyona, siyasi meselelere dair konuşmak siyasette geçer akçe değil, bir “ikonlar” siyaseti yapmak zorundasın. AKP’nin siyasetin içini boşaltması, kof ve muzır popülizmi, muhalefeti de aynı yöntemin “başarının anahtarı” olduğuna ikna etti – muhalefetin canavarlaşma derdinden bahsetmiştik, AKP’leşme derdinden de bahsetmeliyiz belli ki. Ülke ikon havzalarına ve onların marabalarına parsellenmiştir: Yüzlerce sayfa komünizm eleştir, sorun değil, ama Deniz Gezmiş katil bir haydudun tekidir dediğinde solcular zıplar. Aliya İzzetbegoviç’in Atatürk düşmanı fikirlerini gündeme getir; Boşnaklar zıplar. (Aynı Boşnaklar arasında kendini Atatürkçü tanımlayan da epey fazladır.) Ne düşündüğün önemli değildir, ancak bir tür fetiş, bir tür totem ilişkisi kurduğum ikonuma saldırırsan düşmanımsın. Üstelik ikonumun kim olduğu, gerçekte ne düşündüğü de önemli değildir: Bir defa benim olmuştur, ben özdeşleşmişimdir, gerisi hikaye.
Tarafımızı anlatırken “filancaları da dahil ettiğimiz belli olsun” diyerek anmamız gereken isimler var. Bir iş yaparken solcular da memnun olsun diye, mesela, Nazım Hikmet’ten alıntı yapma. Hatta sol ağırlıklı seçmenin yaşadığı yere Nazım Hikmet parkı, kültür evi açma. Necip Fazıl da bizim, Nazım Hikmet de bizim demeliyiz mesela.
Bu yalnızca CHP’ye has bir durum değil, (ki CHP Maltepe Belediye Başkanı olumlu hisler beslediğim birisi) üstelik Atsız’ın adının o parktan yolu geçecek herkes tarafından hatırlanacak olması bencileyin Türkçü için “iyi”dir. Fakat parkın açılmasının yarattığı tartışma bu ikon siyasetinin geldiği noktayı iki yönüyle hatırlatıyor: CHP Atsız’ın görüşlerini benimsemez, Atsız’ın görüşleri doğrultusunda siyaset de yapmaz. Ama Atsız parkı açınca sevimli oluveriyor. AKP bir iki sarkık bıyıklı, çağlararası bir moda kreasyonundan potpori oluşturmuş kıyafetli mankeni “Türk devletlerini temsilen” saraya dikince, o da sevimli oluveriyor.
Üstelik ikonlar alınır satılır hale gelmiş durumda. Vaktiyle bir televizyon kanalında “AKP MHP’nin marka değerini satın aldı” dedim diye eleştirilmiştim: Pazarlama terimleriyle milliyetçilik konuşmak zaviyesinden… Fakat olan budur: İkonlar, fikirlerden daha önemli. Partinizde bir başörtülü, bir Kürt, bir Ermeni mutlaka bulunmalı, üstelik bu bir fıkra başlangıcı değil, parti siyasetinin en ciddi kaidelerinden biri.
İnsan Ali’yi sevince Alevi olmaz. Atsız parkı açınca da milliyetçi olmaz. CHP’ye, her zaman var olsa da AKP zamanında iyice alevlenen ikon siyasetine uyum sağladı, bir defalık da Türkçülerin ağzına bir parmak bal çaldı diye bu kadar kızılmaz.
Üstelik yeni ikonlar da yaratılmıyor. Eskilerden isimler ikonlaştırılıyor, onlar üzerinden kimlik inşa eden yığınlar da, bu ikonların marabası oluyor işte. İkonuna göre pozisyon belirlemeyen, soyut ve ideolojik düşünen seçmen yok ortada: Bu bir büyük aşiretler manzumesi, kabileler konfederasyonu değil de nedir? Hepimiz bir ikonun önünde mum yakan sefilleriz, ikonumuz üzerinden düşünüyor, konum alıyoruz.
Fikrimizin içeriğinin hiçbir önemi yok. Saflar, kadrolar, çeteler bambaşka saiklerle belirleniyor artık: Geçenlerde Suat Başaran böyle bir tweet attı. Ülkücülüğün içeriğinin hiçbir önemi yok mesela. Yıllardır aynı şeyi söyler dururum: Ülkücü kimliği, basit bir arkadaş çevresi sıfatına dönüştürüldü. O yüzden MHP “Çin’e savaş mı açalım?” diyebiliyor, CHP Atsız parkı açabiliyor. İkonumuz bir tür siyasi panthéonda yerini aldıysa, mutlu oluyoruz, o panthéonun keşişine sempati beslemeye başlıyoruz. İkonumuzu yaratan hikayeye savaş açsa dahi!
Osmanlı da böyle yapardı. Memleketi kompartımanlara böler, her kompartımanın “elebaşı” ile muhatap olur, farklı etnisiteleri, dinleri, mezhepleri böyle yönetirdi. İkonlar ve semboller, elbette, en başta millet olmak üzere hemen her tür sosyal kimliğin temel taşıdır ve zaruridir. 2017’den beri siyasetin ikonolojisine dair yazılar yazmışım bendeniz de. Fakat kendi ikonlarımızın marabasına dönüşür de, onların kullanımı halinde saf ya da tutum değiştirirsek, mızrağın ucuna Kuran sayfası takmaktan kaçınmayacak ahlaktaki insanların oyuncağı oluruz.
CHP’nin, AKP’nin, MHP’nin yahut İYİ Parti’nin politikalarının kimi andığı, kime saygı sunduğu, kimi taltif edip kimin adına park, bahçe açtığı üzerinden değil de, soyut ve fikri düzlemde değerlendirecek olgunluğa eriştiğimizde, siyaset de düzelir. O günlerin tez gelmesi dileğiyle.
M. Bahadırhan Dinçaslan