Tolkien, Frodo’nun ağzından Orkların kökenini şöyle açıklıyordu, "iyi ve kötü" karşılaştırmalarındaki en felsefi sözlerden biridir:
"Onları peydahlayan Gölge yalnız taklit edebilir, yaratamaz: kendine ait hakiki ve yeni varlıkları yoktur. Orklara hayat verenin o olduğunu sanmıyorum, onları yalnızca tahrip ve tahrif etti, bir şekilde yaşayacaklarsa diğer yaratıklar gibi yaşamak zorundalar."
Amazon’un çektiği Güç Yüzükleri başlıklı diziyi izleyen her Tolkien okuru, herhalde yukarıdaki alıntıyı kendi kendine mırıldanıp durmuştur. En azından benim için böyleydi: Tolkien Ensemble icralarından Colin Rudd’un amatör kayıtlarına, John Howe resimlerinden internet dehlizlerindeki "fan-fiction" müsveddelerine dek Legendarium’la ilgili her çalışmayı takip etmeye çalışan bendeniz herhalde aralarında en pahalısı olan bu eserdeki kadar hiçbir zaman ikrah hissi yaşamamışımdır. Dizi hayal kırıklığı değil, "falanca motifi/karakteri neden öyle gördün de böyle görmedin" tarzında Peter Jackson’a yönelttiğimiz türden eleştirilerin muhatabı olacak kadar dahi "Tolkien işi" değil. Tolkien’in suni mitolojisini alıp yepyeni bir formda sunmaya çalışan, bunu yaparken güzelim mitolojiden bir tür Ork folkloru çıkaran bir ucubeden ibaret.
İnsanların bu dizinin ne kadar aşağılık ve dünyaya hakim olan deliliğin temsilini üstlenmiş bir numunesi olduğunu anlamaları için Tolkien’i anlamaları gerekiyor. Yıllar önce bu hususta yazdığım bir dizi yazının çalakalem birleşmesiyle ortaya çıkan "Karşılaştırmalı Mitoloji: Tolkien Ne Yaptı?" başlıklı kitabım, her ne kadar savruk içeriği ve kurgusuyla neredeyse reddedeceğim bir evlat gibi karanlığa gömdüğüm ve yeniden yazana dek hakkında konuşmayı sevmediğim bir eserimse de, tam olarak bunu anlatıyordu: Tolkien bir mitoloji yaratmıştı. "Hakiki" mitolojilerin karakteristik özelliklerini barındıran, biçim ve içeriğiyle alışıldık mitolojik metinlerden farkı bulunmayan bu suni mitolojinin harikuladeliği, tek bir insanın kaleminden çıkmasındadır: Mitolojiler milletlerin kolektif bilinçaltındaki terekeden doğar ve müellifler ancak bir gölgenin hülyasını bize ulaştırabilirler. Tolkien, arka planda hakiki mitolojilerin çok katmanlı, ilkelden karmaşığa süregiden evrim çizgisini hissettiren giriftliğini inşa edip, bunu iyi bir romancı, sıradışı bir şair ve öykücü kimliğiyle aynı Homer yahut Sturluson’un yaptığı gibi bize aktarıyor. Öyle ki, yarattığı mitolojinin dünyasına uyumluluk için müellifliği dahi üstlenmiyor – "bu" diyor, "yalnızca Batısınırları Kırmızı Kitap’ının tercümesidir." Ki bu motif dahi, Hergest’in Kırmızı Kitabı denen meşhur bir Kelt eserine atıftır – Silmarillion, Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit’te rast geldiğiniz hemen bütün karakterlerin İngiliz, Kelt ve diğer milletlerin mitolojik figürlerine, motiflerine benzeşmesi tesadüf değildir. Bu yüzden Hurin’in çocukları Völsunglar Destanı’ndan izler taşır, bu yüzden Aziz Brendan ile Eärendil birbirlerine çok benzerler.
Mitolojik metinlerde iyiler iyi, kötüler kötüdür. Mitolojik metinleri herhangi bir romanı değerlendireceğiniz kriterlere göre analiz edemezsiniz – bir romanda iyilerin iyi ve sabit, kötülerin kötü ve "ümitsiz vaka" olması çoğu zaman arzu edilmez, acemilik olarak görülür. Zira roman türü vaktiyle Occitan ozanlarının sarayları gezerek anlattığı arketipik karakterlerin zamansız ve mekânsız bir evrende geçen maceralarını anlatan metinlerden türemiştir ve evrimsel öncülüne benzedikçe ilkel ve acemi olduğu kabul edilir. Bu yönüyle Tolkien de hem Yüzüklerin Efendisi’nin yayımlandığı dönemde, hem de bugün, birçok yersiz eleştirinin hedefi oluyor. Karakterlerin "gerçekçiliği", Dostoyevski değerlendirir gibi irdelendiği için yetersiz bulunuyor. Yahut yarattığı evrenin yeterince "çeşitlilik" içermemesi, eşcinsellere, zencilere yer vermemesi – belki sıradan insanların, küçük halkın yaşamına ışık tutmaması yahut ekonomi gibi konularda etraflı ve gerçekçi bir "setting" kuramaması gibi meselelerde yerden yere vuruluyor. Halbuki mitoloji budur: Eşcinseller ancak bir kahramanlık yaparlarsa mitolojiye dahil olurlar. Destanlar sıradan insanı anlatmazlar – ancak Salur Kazan’ı kurtaran bir çoban müstesna. Hobbitler ancak Bilbo, Frodo ve Sam gibi karakterler çıkardıkları için efsaneye dahil olmuşlardır, yahut Kipling’in A Pict Song’undan mülhem olduğuna inandığım Drúedain ve liderleri Ghân-buri-Ghân gibi. Mitolojiler kaç altının kaç gümüşe denk geldiğiyle uğraşmazlar – ejderhaların altın hırsını tarif etmek için mitolojik ifadeler kullanmak yeterlidir. Yalnız Dağ’ın alınmasıyla oluşacak enflasyondan bahsediyorsanız bir tarih metni yahut roman yazıyorsunuzdur, mitoloji değil.
Bu girizgahtan sonra diziye dönebiliriz: Hemen herkesin Peter Jackson’u kısmen de olsa affetmesiyle sonuçlanan bir faciadan bahsediyoruz. Önceki filmleri çeken Peter Jackson, evet, "Hollywoodculuk" oynamıştı. Genç yetişkin kitleye hitap edebilmek için tuhaf replikler ve sahneler kullanmıştı. Sözgelimi Arwen’in Glorfindel’in yerini alması böyle bir müdahaleydi. Fakat bunları yaparken ellerindeki işin bir "mitoloji" olduğunu unutmadılar ve kendilerince gerçekçiliği artıracağız diyerek Tolkien’in yaptığı ve arzu ettiğinin tam tersi yönde müdahalelerde bulunmadılar. (Gerçi zamanın ruhu etkisini gösterdi ve Hobbit üçlemesinde Elf-Cüce aşkı ve arka planda görülen zenciler gibi işlere giriştiler, fakat hala Amazon kadar değil.) O yüzden "epik" bir film çekebildiler – filme aktarma icabı değişiklikler yapsalar da, mesela, metin yazarlığını her zaman Tolkien’i referans alarak uyguladılar.
Metin yazarlığı felaketi bu yeni dizinin en iğrenç yönü: Tolkien’in dehası en çok metin yazarlığında kendini gösteriyordu zira Tolkien hep tarif ettiğim gibi "Fuat Köprülü artı Yahya Kemal bölü iki gibi bir adam" dır: Hem müthiş bir İngilizce bilginidir (bizdeki gibi siyasi kadroyla dağıtılan akademik unvan sahibi değil, gerçek bir İngilizce profesörü) hem de klasik İngiliz-Cermenik şiirine hakim ve aynı usulde yazabilen bir şair. Karakterleri bu yüzden mitolojik karakterler gibi konuşurlar: Arkaizmler yaparlar, yahut dahil oldukları zümreye göre İngilizcenin farklı bir formunu, aksanını, lehçesini kullanırlar. Üstelik sözcük tercihleri dahi mitolojinin geri kalanıyla uyumludur, hadis yahut fıkıhtan bahseden bir din bilgininin titizliğiyle sözcük seçerler. Gandalf kitapta bu yüzden "You cannot pass" der, yani "buradan geçemezsin." – zira Gandalf tanrıların bir elçisidir ve oradan geçmeyi bu otoriteyle "yasaklayabilir." Filmde ise Gandalf "You shall not pass" ifadesini kullanır, "buradan geçemeyeceksin." – zira filmde Gandalf’ın otoritesi kendinden menkul olarak gösterilerek daha etkileyici bir dil kullanılması arzu edilmiştir. Değişiklik mi? Evet. Tolkien’in evreniyle çelişki yaratıyor mu? Evet. Fakat rahatsız edici yahut yanlış mı? Kesinlikle hayır.
Jackson’un uyarlamasındaki değişikliklerde metin yazarlığının Tolkien referansıyla uyum içinde müdahalelerde bulunduğuna dair güzel bir örneği en meşhur pasajlardan biri üzerinden vereyim:
"Arise, arise, Riders of Théoden! Fell deeds awake: fire and slaughter! Spear shall be shaken, shield be splintered. A sword-day, a red day, ere the sun rises! Ride now, ride now! Ride to Gondor!"
Çevirince şöyle oluyor: "Yekinin, yekinin Théoden’in süvarileri! Yavuz işler çattı: yangın ve kıyım! Kargı silkelenecek, kalkan kıymıklanacak. Kılıcın günü çattı, kıpkızıl bir gün, güneş doğana dek! Sürün şimdi, sürün şimdi! Sürün Gondor’a!"
Jackson bunda ufak değişiklikler yapıyor: Arise, arise, Riders of Théoden! Spear shall be shaken, shield shall be splintered. A sword-day, a red day, ere the sun rises! Ride now, ride now, ride! Ride for ruin and the world's ending! Death! Death! Death! Forth Eorlingas!
Bu ikinci kısımda, modern İngilizcede pek kullanılmayan "fell deeds" gibi ifadeler çıkarılmış. "Yıkıma ve dünyanın sonuna at sürün" diye bir cümle eklenmiş. Bu cümle Tolkien tarafından yazılmadı, fakat Tolkienvari yazılmış: "Dünyanın sonu" ifadesini "the world’s ending" kelime ve gramer tercihiyle yazmak, tam da Rohanlıların yapacağı iştir. Zira -ing eki İngilizcede çok eskidir, hem yapım, hem çekim eki görevindedir ve özellikle eski İngilizcede çokça kullanılır. Tolkien de Rohanlıları daha arkaik ve "öz" bir İngilizceyle konuşturur.
Dizide ise bu incelikten eser yok. Dilin incelikli kullanılmasını geçtim – yüzyılımızın yaygın eğitimi ve her okur-yazara içerik sunan endüstrisi sebebiyle Rap müzik dinleyen, Wattpad romanları okuyan kitlelerin artık incelikli dil kullanılsın beklentisi yok. Fakat mana olarak da etkileyici değil. İlk bölümlerde, mesela, Galadriel ağabeyiyle konuşuyor ve ağabeyi ona duymadığımız bir şey söylüyor. Daha sonra öğreniyoruz ki, "deneyip yanıl" demiş. Hem felsefesi gayet sıradan, hem ifade ediliş tarzı raşesiz bir söz. Onunla karşılaşan insanların doğrudan "Hikmet" lakabı taktığı koskoca bilge Finrod Felagund’un küçük kızkardeşine rehberlik edecek bir laf ederken Facebook özlü sözleri kıvamında bir laf edeceğine mi inanalım şimdi? Halbuki "hakiki Finrod", neden evlenip varis bırakmadığını soran kızkardeşine asıl dersi şöyle bir vecizeyle vermişti: "Ben de bir yemin edeceğim ve yerine getirmekte, karanlığa yollanmakta özgür olmalıyım. Diyarımdan bir evladın miras alacağı hiçbir şey kalmayacak". Finrod, bu sözle Feanor soyunun yemininin bağlayıcılığına ve Galadriel başta olmak üzere "akrabaları" üzerindeki olumsuz tesirine vurgu yapıyordu. Herhalde daha "ders verici"dir.
Karakterlerin hırsları, eksiklikleri, "gri yanları"nı göstermek, evet, bir tercihtir. Fakat insan düşünmeden edemiyor: Bunun için yeni bir senaryo yazılamaz, yeni bir evren yaratılamaz mıydı? Neden buna asla uygun olmayan, asrımızın popüler metinleri içinde belki de en uyumsuz eser seçildi? Sırf bu takıntı yüzünden Galadriel’i olmayacak hallerde görüyoruz, neden Númenor AKP’lilerin oy topladığı bir İç Anadolu kasabasından görüntü olarak değilse de, zihniyet olarak farksız – üstelik çöküşlerinde bile bir tür "emperyal melankoli", bir tür "kötülüğün karizması" asıl metinde enfes şekilde işlenmişken? Üstelik bu "gerçekçilik" takıntısı nedense koskoca Feanor soyundan Celebrimbor’u ve koskoca Eärendil soyundan Elrond’u Cüce krallığının kapısına sabah yürüyüşüne çıkmış gibi iki kişi götürüyor.
Sorun, yani, oraya buraya zenci koymaları değil. Koyarken zenci ebeveynin beyaz çocuğu yahut tersi gibi aptallıkları umursamamaları. Kapsayıcılık ve gerçekçilik bu değil - bu, farklı oyunculara sirk maymunu muamelesi yapmak; oyuncuları ait olmadıkları bir yere, "inanmazlığı bastırma" işlevini baltalayacak biçimde koyup, bütün işin "olmamışlığı"nın bu oyuncuların varlığına bağlayan bir algıyı tetiklemek. Dizide azıcık özen yok, etkileyicilik yok, doğru dürüst oyunculuk yok, kurgu desen o da yok ve en önemlisi Tolkien yok.
Evet, üstteki paragraftaki soru önemlidir. Neden yeni metinler yazıp, yeni ve müstakil eserler yaratmak ve prensiplerine, rehberlerine, ideolojilerine bağlı kalarak yeni ürünü beğeniye sunmak varken güzelim Tolkien’in eserlerini mahvediyorlar? Cevabı Frodo’nun sözlerinde gizli: Onları peydahlayan Gölge yalnız taklit edebilir, yaratamaz: kendine ait hakiki ve yeni varlıkları yoktur. Güzel eserlerden "sample" yöntemiyle melodiler alarak arka arkaya dizip elektronik gereçler marifetiyle bestesiz, güftesiz ve en önemlisi enstrümanlara ilişkin yeteneksiz şarkılar yaratan endüstri, ancak var olanı tahrip ve tahrif edebiliyor. Herhalde o "gerçekçi Ork"ları dizi çekseler, Amazon’un Güç Yüzükleri gibi bir dizi çekerlerdi.
M. Bahadırhan Dinçaslan
O zaman Tolkien'in eserini diğer fantazya eserlerle kıyaslamamak gerekir. Onu ancak başka bir yapay mitolojiyle karşılaştırabiliriz. Bu durumda onu ayrı bir yere koyup yalnızlaştırmış olmuyor muyuz? Sanki eseri antipatikleştiriyorsunuz.
Ben diziye konan sözde "diversion" saçmalıklarını bir tür koruma kalkanı olarak görüyorum. Bu dizi daha başında bocalayacağı ve yüksek bir eser sunamayacağı belliydi. Bu sebeple tartışmayı bir dizi eleştirisinden çıkarıp, politik iki tarafın çatışmasına indirgemek ve holiganların beğenisine sunarak yüceltmek için en başından bunu bir saçmalığa çevirdiler. Daha en başından beri bu dizi klasik bir edebiyat eleştirisi muhabbetinden çıkarak politik çatışmaya döndü. Bunun yanında - ing eki epeyi eskidir ki bunun muadilini Antik Yunanca'da -ein ve Latincede -en olarak görüyoruz.