Ukrayna’da Rus işgali devam eder ve Ukrayna halkı kahramanca direnirken, Putin’in Ural dağlarında bir sığınak&komuta merkezinde ülkeden kaçmasından korktuğu oligarkları topladığı iddia ediliyor. Rusya, beklenenin aksine Ukrayna’yı ya da en azından hükumetini birkaç gün içinde düşüremedi, git gide Putin’in Vietnam’ına dönüşen Ukrayna’da yaşananların dünyanın gidişatını değiştirecek birtakım çıkarımlar yarattığı aşikar. Putin buraya nasıl geldi ve bundan sonrasında nasıl gidecek sorularının cevabı, Türk milliyetçilerinin geleceği okuması açısından büyük önem taşıyor.
Putin'in Network'ü
Vladimir Putin’i çağdaşı devlet başkanlarından ayıran en önemli husus, merkezinde kendisinin yer aldığı ideolojik, siyasi, askeri ve ekonomik bir network kurmayı başarmasıydı. Hemen bütün liderler halihazırda miras olarak devraldıkları zemin ve çerçeveler içerisinde hareket ederken Putin yeni bir söylemin ve hareket tarzının inşacısı oldu. Komünist Rusya’nın propaganda ağı ve tecrübesini miras alan Putin, ölmüş bir ideoloji ve devletin organik materyalinden yepyeni bir ağ yarattı.
Bu ağın en önemli özelliği, tutarlılık yahut sağlam zemini önemsememesi, büsbütün faydacı ve esnek olmasıdır. İlginç bir şekilde hem aşırı sağ, hem aşırı sol bu sayede bir tür Putin kıskacına dönüştü; hemen bütün Avrupa ve Yakın Doğu ülkelerinde hem aşırı sağ, hem aşırı sol sürekli olarak Putin’in yarattığı yeni ağla etkileşime girdi ve söylemlerini etkiledi. Öyle ki, 2015’e gelindiğinde Avrupa Parlamentosunun %20’si, bir şekilde bu ağın içerisinde olup doğrudan ya da dolaylı olarak Rus politikaları lehine siyaset yapan partilerin mensuplarından müteşekkildi. Putin bir yandan aşırı-sağı finanse ederek (Le Pen ve Jobbik başta olmak üzere birçok sağ partinin Rusya tarafından fonlandığı defalarca gündeme gelmiştir.) AB, NATO gibi kuruluşlar içerisindeki bütünlüğü bozuyor, diğer yandan aşırı sol ve iltisaklı entelijensiyayı kullanarak (Türkiye’de olduğu gibi) popüler anti-emperyalist söylemler üzerinden dünyadaki krizlerdeki kendi dahlini perdeleyerek kamuoyunun ABD ve diğer Batı ülkelerine odaklanmasını sağlıyordu. Bu kıskacın en belirgin bir şekilde yaşandığı ülkelerden olan Türkiye’de, Rusya ile var olan tarihi düşmanlık ve güncel çatışmaya rağmen kamuoyu hemen bütün anketlerde Rusya’yı dost olarak görebiliyordu.
Öte yandan Batı ciddi bir illüzyon içerisinde dağınık ve hatta aptalca bir manzara arz ediyordu. Terörist profillerine dair yıllar boyunca süren bir araştırma sonucu yaratılan arşivi bir üniversitenin “woke” dininin kuralları gereğince yok ettiği bir delilikten bahsediyoruz. (Detaylı okuma için bkz: Aydınlanmanın Fosseptiği) Savunma bakanları “kadınlar da savunma bakanı olabilir” hipotezini ispatlamaktan başka hiçbir kriter gözetmeden belirleniyor, yeşil enerji çılgınlığı bütün parametreler açısından değerlendirildiğinde en temiz, en verimli, en sürdürülebilir enerji kaynağı olan nükleer enerjiye saldırırken AB ülkelerinin Rusya’ya bağımlılığını artıracak enerji ve ekonomi hamleleri arka arkaya geliyordu. Mitchell A. Orenstein’in “Truva Atları” dediği Güney Kıbrıs gibi AB üyeleri Rusya’yla yalnız ekonomik değil, Rusya’nın Doğu Akdeniz’de askeri varlığını artırmasını sağlayacak antlaşmalar yapıyorlardı. Türkiye gibi tarihin (şükürler olsun ki, Türklerin aptal karar alıcılar belirlemekteki bütün ısrarlarına rağmen) sürekli stratejik önemini hatırlattığı bir ülkeye aynı ittifak şemsiyesi altındayken düşmanca yaklaşıp, PKK ve FETÖ’ye bazen açıkça, ekseriyetle üstü kapalı sahip çıkan Batı, böyle önemli bir müttefiki git gide Rusya ve Çin gibi alternatifler aramaya ittiğini fark etmiyordu bile. Bütün bunların sorumlusu Putin değildir, fakat David Starkey’in “illüzyon dünyası”na dönüştü dediği Batı’nın “güç”ten vazgeçişini kendi açısından çok doğru değerlendirdi ve Batı’nın kriz sürecini hızlandırdı. Batı kendi yarattığı illüzyonlara hapsolmuş bir şekilde bir uyuşturucu müptelasının yaşadığı tarzda memnuniyet duyarak yaşamaya devam ederken Putin bir başka illüzyonu bu karanlık Matrix’ten rahatsız olan insanlara sunarak 2000’lerin başından bu yana tecrübe ettiğimiz “illüzyonların iktidarı” dönemini yaşattı.
Putin, hakkını vermek gerekir ki ülkesinin kapasitesini çok aşan bir şekilde yeni bir anlatı inşa etti, bunun küresel ağını kurdu ve merkezine kendisi oturdu. Gözlerinin önünde gerçekleşen işgal ve katliama rağmen hala Putin’i utanmaz bir şekilde savunabilen onlarca emekli general, amiral, gazeteci ve kanaat önderini bu başarıya borçluyuz. Fakat görünüşe göre bu network bir anda çöktü; Ukrayna işgali öncesinde epey güçlü, hatta birçok ülkede o ülkenin liderinden daha güçlü halde olan Putin, şu sıralar dünyanın en etkisiz liderlerinden biri olarak kalan yegane gücüne, nükleer silah tehdidine sığınmak zorunda kaldı.
Oyunun Dengesini Bozmak
Meşhur oyun teorisinin uygulamalarında Nash dengesi denen bir denge vardır. “Oyuncu”ların tercihlerinin bileşkeleri hesaplandığında, iki tarafın olasılığı en yüksek “kazanım”ı elde etmek için uygulaması gereken stratejiler bu bağlamda belirlenebilir. Putin, Ukrayna kararından hemen önce, oldukça sağlam görünen bir dengeye ulaşmıştı: ABD, AB ve NATO’nun Putin’den daha karlı çıkıp, onu sıfır kara mahkum etmek için koordinasyon içerisinde bir bütün olarak çalışması gerekiyordu; bunun yanında üye ülkelerin her biri kendi küçük ve çabuk elde edilecek çıkarının peşinde koştuğunda, çok daha az emekle bir kazanım elde etmesi mümkündü. Hemen bütün ülkeler bunu tercih ettiler; denklemin öte yanında Putin de bu sayede sürekli ve istikrarlı küçük kazanımlar elde edebiliyordu. Şimdi Putin “mahkum paradoksu” diye bilinen denkleme benzer bir çıkış yaptı: Kendisi için maksimum kazanç istedi. Üstelik bu hamleyi “karşı” tarafın bilmesini sağladı, iki tarafın da “birbirinden habersiz” olarak olasılık hesabıyla strateji belirlediği dönem ortadan kalktı. Karşı tarafın yegane seçeneği, yeni kurulan denklemin kesinlikle yüksek ölçüde bir “kaybet/kaybet”e dönüşmesini sağlayarak denklemi kuranın vazgeçmesini sağlamak.
Üstelik Putin taktik kapsam ve sahada etkili olan anlatısını tutarlı temeller üzerine kurmamıştı. Dolayısıyla soyut meseleler tartışılırken duygusal, hırçın ve düşük zekalar için kurgulandığından epey etkili komplo teorilerine karşı baskın gelemeyen sağduyu ve rasyonel düşünce, gerçek bir savaş çıktığında daha somut örnekleri ve “haklı çıkmış olma” vurgusunu kullanarak Putinist dezenformasyona hemen galip geldi. Öyle ki, bir zamanlar yazılarımda atıf yaptığım Jobbik’inRusçu beyan linklerinin artık aktif olmadığını gördüm, Le Pen Putin’le birlikte göründüğü fotoğrafların kaldırılması talimatını verdi; Türkiye’de dahi birçok Rusçu yarım ağızla da olsa Putin’i kınamak ve sessiz kalmak zorunda hissetti.
Gayet karlı çıktığı, deyim yerindeyse kurbağayı yavaşça ısıtarak ürkütmeden kaynatmayı başararak oynadığı oyunu Putinkendi elleriyle bozdu ve yeni bir oyun kurulmasına imkan sağlayan bir zemin yarattı. Artık ülkelerin iç işleyişlerindeki doğal memnuniyetsizlik, çelişki ve çatışmaları istismar ederek yarattığı anlatının kukla oyununu oynamıyor, çok daha ciddi bir oyun oynuyor ve bu oyunu daha önceleri yaptığı gibi kendisi kurgulayamayacak.
Şimdi Ne Olacak?
Ukrayna’nın yenilmesi senaryosu dahi Putin için iç açıcı değil. Halihazırda savaşın günlük 20 milyar dolara mal olduğu söyleniyor; bu meblağ ne olursa olsun anında krize giren Rus ekonomisinin kaldırabileceği seviyenin çok üzerinde olacağı kesindir. Ukrayna’nın büsbütün işgali ve idamesi ise çok daha pahalı olacaktır: Bu senaryo, Rus ekonomisini baltalayan yaptırımların süresiz olarak uzaması anlamına geliyor. İster Doğu Ukrayna yaratmak ve batıda Pro-NATO bir Ukrayna’nın varlığına izin vermek, ister bütün Ukrayna’yı işgal etmek: Putin’in içine girdiği hengameden “toprak artırarak” çıkması senaryosu, aynı zamanda iflas senaryosu demek. Umabileceği en büyük kazanım, Ukrayna’yla anlaşıp “tarafsızlık&silahsızlık” statüsünü anayasaya koymaya mecbur etmek, bunu elde etse dahi kalıcı olmasını sağlayabilecek gücü artık yok. Üstelik yukarıda zikredildiği gibi kendi kurguladığı oyun çöktü, artık networku Batı dünyasında etkili olmaya devam edemeyecek. Yer yer lüzumsuz ve hatta, günah çıkarma psikolojisiyle açıkça yanlış uygulamalara varan tedbirler bize gösteriyor ki Batı’da artık “Rusçu sürek avı” var.
Şu halde askeri tarihin bütün önde gelen teorisyenlerinin ittifak ettiği gibi düşmanı büsbütün çevrelemek doğru hamle olmayacaktır. Putin yarattığı ağın Ukrayna’ya başlatacağı saldırı sonrasında dünya kamuoyunu böleceğini, kafa karışıklığına sürükleyeceğini ve bu sayede korkak ve tekil kınamalardan başka adım atılamayacağını umuyordu. (Bir de, vatanına saldırılan ve iradesi bir dış güç tarafından engellenen bir halkın, muhatap olmaya alıştığı korkak yahut çıkarcı emekli generaller gibi basit hesaplar yapacağını umuyor, böyle kahramanca direneceğini düşünmüyordu.) Bu gerçekleşmedi, şu an hem dışarıda bir cepheye karşı savaşırken, hem içeride bir cepheye karşı savaşıyor. Mezkur gücünü kaybettiği için nükleer tehdide başvuruyor. Bunun aynı ciddiyetle mukabele görmesi ancak Rusya içindeki potansiyel karar alıcılara “Putin’den kurtulun” mesajı verilmesi gerekiyor. Düşmanın kaçabileceği istikamet “Putin’den kurtulma” yolu olursa, sonuna kadar savaşmayacak, bu yönde ricat etmek isteyecektir. Devletten ve Putin’den bağımsız olarak “Rus” kimliğine doğrudan yapılan saldırılar, bu bakımdan Putin’in elini güçlendiriyor. İletişim savaşında gerçekte de öyle olduğu üzere, Rus halkı Putin’in en büyük kurbanlarından biri olarak tespit edilmeli ve buna göre hareket edilmelidir. Üstelik, Rusya’nın büsbütün ezilmesi bir diğer zalim diktatörya olan Çin’i güçlendirecek ve tarih tekerrür edecektir. Büyüme isteği ortadan kaldırılmış ancak “şeref”ini kurtarmasına izin verilmiş bir Rusya, kendi Hitler’ine ceza vererek bedeli ödemeli ve Çin ile “normal insanların dünyası” arasında bir “tampon bölge” olarak yeni kaderiyle uyumlu yaşamalıdır.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Ayrıntılı okuma için:
WhyEurope's Far Right Is on theKremlin's Side
ExaminingtheKremlin’sand Far-Right PartiesCooperation: Shouldthe EU be Worried?
Don’tignoretheleft! ConnectionsbetweenEurope’sradicalleftandRussia
How Putin Forged a PipelineDealThatDerailed
TrojanHorses in EU ForeignPolicy