AKP Türkiye’nin yalnızca ekonomisine mi zarar verdi? Ekonomi bir şekilde iyi gitseydi, AKP iyi miydi? Siyasete yalnızca “ekonomi”den bakarsak, mesela, bu tuzağa düşeriz. Pekala siyasette iktidar için her yol mubah mıdır? AKP’nin kullandığı her yolu kullanmalı mıyız? Siyasi partinin rol modeli iktidardaki parti midir? Muhalefet partileri iktidardaki partiyi taklit ederek, makam sahiplerinin yaşlanmasını, ölmesini ya da hata yapmasını bekleyerek mi siyaset yaparlar?
İYİ Parti’nin deveyle başlayan videosu bu soruları sormamızı zaruri tutuyor. Evvela şunu düşünelim: AKP ne yaptı? AKP bir paradigma değişimi yaşattı. İslamcı kimlikleriyle iktidara geldiler, evveliyatında eğitimsiz ve düşük zekalı sağcı yazar(!)ların zırvalarından ibaret olan ve taşra mahfillerinden başka yerde itibar görmeyen birçok fikir bugün akademide, bürokraside ve siyasettedir. Siyasetin en tepesindeki adam benim alanım ekonomi diyerek saçmalıyor, gazete köşelerinde her gün sayısız zırva dillendiriliyor, akademisyenlerin yazdıkları makalelerde Illuminati’den giriyoruz, radyodaki cinlerden çıkıyoruz. Hülasa AKP’yi kötü yapan yalnızca ekonomimizi bozması değildir. Elbette vatandaş tercihlerini belirlemede ekonomi ciddi bir amil. Fakat ötesi, AKP’nin Türk insanını uyuşturmak ve kullanmak için yarattığı araçlardan ibarettir ve Türkiye’nin en büyük meselesi ekonomisini düzeltmek değildir: Hırsızlık, yolsuzluk, nepotizm hiç olmadığı kadar normalleşti ve siyasetten beklenti bunlardan ibaret hale geldi. Akılsızlık, salaklık, zırvalama becerileri toplum tarafından dışlanmak şöyle dursun, övülen ve makam kazandıran meziyetlere dönüştü. Bunları hedef almayacaksak, bunları düzeltmeyeceksek ve bunları pekiştireceksek siyaset yapmanın ne anlamı var? AKP zaten yapıyor, topluca katılalım.
MHP’nin Türk milliyetçiliğine ve kendi tarihi verasetine büyük ihaneti sonrasında Türk siyasetinde -bir terim ödünçleyecek olursak- pazar segmentasyonu sona erme sürecine girdi. Evvelinde partiler aşağı yukarı bir konumlandırma çerçevesine oturur ve bu konumlandırmanın hitap ettiği segmenti temsil ederek pazar paylarını büyütmeye çalışırlardı. MHP’nin ihaneti ve anlamsız, hiçbir tutarlı tarafı olmayan yeni ittifakıyla bütün partiler böyle kimliksiz, hedefsiz ve konumlandırmasız; dolayısıyla fikirsiz bir çıkar siyasetine girmek zorunda kaldılar. Artık partiler açılım yapmıyorlar, yalnızca goygoy yapıyorlar: Herkes aynı anda milliyetçi, herkes aynı anda solcu, herkesin annesi aynı anda Kürt, herkesin babası aynı anda Türk. Tek hedef iktidar, iktidara giden yolda her şey mubah.
Makyavelist bir strateji şüphesiz şunu söyleyebilir: İktidara gelene dek ayıya dayı diyeceğiz, iktidarı ancak bu sayede elde edebiliriz; sonrasında “gereğini” yaparız. İktidarın kurduğu dille, onun kurguladığı zeminde siyaset yaptıktan sonra, hem önceki iktidar, hem onu devirip gelen iktidarın seçim kampanyası boyunca güçlendirilmiş, pekiştirilmiş bu dil ve söylem bir anda buharlaşacak mı peki? Size oy veren ve bu dille ikna ettiğiniz seçmen üzerinizde baskı yaratmayacak mı? Kurguladığınız dil yaptığınız/yapacağınız en doğru, en güzel, en faydalı, en iyi hamlelerin karşısına dikilmeyecek mi? Bugün bu dil Türkiye’de iyi ve güzel olan ne varsa karşısına dikiliyor, siz bu rüzgarla yelkeninizi doldurunca güzel limanlara varacağınızı mı sanıyorsunuz? Endişeli muhafazakarlar diye goygoy yaparken endişeli muhafazakarın zılgıtını yiyen Babacan’dan ders almıyor musunuz? Ömer’in yolu diye konuşur, Kudüs’lü, develi, çöllü paylaşımlar yaparken biri karşınıza dikilip “kadından imam olmaz!” dediğinde ne yapacaksınız?
Üstelik AKP iflas etmişken AKP diline bu dört elle sarılış, Türkiye’nin büyük bir fırsatı kaçırması anlamına da geliyor: İslamcılığın topyekun tasfiyesi. Vatandaşın hassasiyetlerini kaşımadan normalleşme ve Türkiye’nin kurucu değerlerine kavgasız, gürültüsüz dönme dilini aramak varken, Fahrettin Altun eliyle hazırlanmış görüntüsü veren bir video, AKP gittikten sonra “türkü yine o türkü sazlarda tel değişti / yumruk yine o yumruk varsa bir el değişti” diyeceğimizi gösteriyor.
Vatandaş gerçekten AKP dilini mi duymak istiyor? Bu da bir başka soru. Türkiye’nin her yerinde beklenmedik tiplerden, mahallelerden “yeter artık” sesi gelirken, bu tepkiyi güçlendirip, kurgulayıp AKP dilini darmadağın etmek daha doğru bir tercih olmaz mıydı?
İşin bir de şu tarafı var: Birbirleriyle çelişen, birbirlerine düşmanlık etmiş insanları bir videoyla “biz bunların yolundayız” diye sunmak da abes. Fakat İYİ Parti cephesinden kimse yapılan işin bu cihetini savunmuyor – o yüzden uzun uzun “Ömer adaleti” diye bir kavramın bugün geçersiz olduğunu da anlatmayacağım. İYİ Partililerin işin rasyonel zeminine dair hemen hiç yorum yapmamaları ve usul-fayda tarafından savunmaları çok acı: Ne kadar saçma bir iş yaptıklarının kendileri de farkındalar.
İYİ Parti normalleşme için bir umuttu, ancak kapasitesizliğinin, vizyonsuzluğunun ve kaht-ı ricalinin tuzağına düşerek “henüz suç işlememiş AKP” görüntüsüne bürünmeyi tercih etti. MHP’nin ihaneti kadar görünür olmasa da bu oldukça korkutucu bir tablo: Türkiye’nin asıl meselesi AKP gittikten sonra hastalıklı zihniyeti bütün beşeri alanlardan temizlemek olacaktı. İYİ Parti, bu misyonu üstlenmeyeceğini, hatta engelleyeceğini ilan etmiş oluyor.
Gençlerin talepkar ve hatta isyankar olmasını salık veren videolar, direnen, azimli ve modern bir duruş, hepsinin üstüne Türk milliyetçisi zemin… İYİ Parti buydu, fazla mükemmeliyetçi olduğumdan şusunu busunu beğenmeyip istifa etmiş olsam da, genel planda böyle bir partinin olmasından ve bahsettiğim temsili üstlenmesinden memnundum. Fakat İYİ Parti AKP kadar bile olamayacağını gösterdi: AKP’nin -biz beğenmesek de- Türkiye’ye dair bir vizyonu vardı ve bir fırsatla iktidara gelip, o vizyonun birçok parçasını hayata geçirdi. İYİ Parti ise yalnızca iktidara gelmek istiyor – AKP’nin “küpünü doldurma çağı”nı örnek alıyor. Bari, olmayacak denen zamanda, “vesayet” varken kurnazca davranıp iktidarı ele geçirerek yıllar boyunca zekice kurgulanmış hamlelerle memleketi kendi istedikleri Arap aşiret diktatörlüğüne çevirmelerindeki idealizmi örnek alsaydınız.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Ayrıca lütfen bkz:
Alevilik Ali'yi Sevmekse Biz de Aleviyiz
"fazla mükemmeliyetçi olduğumdan şusunu busunu beğenmeyip istifa etmiş olsam da, genel planda böyle bir partinin olmasından ve bahsettiğim temsili üstlenmesinden memnundum." Peki içeride kalıp partinin bu anlattığınız misyonu edinmesi için çaba sarfetmek yerine "şusunu busunu beğenmeyip" istifa etmeniz, sizi tam olarak eleştirdiğiniz yere konumlandırmıyor mu?